Kim eylese dünya ile muhabbet
Kelamı kasavet dili ağlatır
Yakaya yapışır şaşmaz akıbet
Viraneye dönen ili ağlatır
Gelip geçer hasret ile seneler
Hüzün yoldaş oldu düştü peşime
Telde nağme oldu sazıma benim.
Taş olur çorbada değer dişime
Toz olur karışır tuzuma benim.
Duygu denizine kulaç atarım
Ayrılığı halka yaptım vuslata
Gönlümü ateşe verip giderim
Taçsız tahtsız garip bir saltanata
Talibim dünyayı serip giderim
Çile çiselerken, gül olur gamın
YOKSULLUK
Dünya nimetinin tadın aldırmaz
Hükmeder içtiğin çaya yoksulluk
Latife yaptırmaz şaka kaldırmaz
Kovuklu oyuklu kaya yoksulluk
Gün gelince alınacak
Sıhhat sana emanettir
Nam nişan burda kalacak
Şöhret sana emanettir
Muhabbettir tüm mayası
Karanlık konuşur karanlık susar
Titrer ürperirsin karanlıklarda
Güller sancılanır bülbül kan kusar
Çileyi örersin karanlıklarda
Yarasa oynaşır gece koynunda
Çıktım yücesine indim düzüne
Dört yanı çevirmiş dağlar Elbistan
Taranmış saç gibi serer yüzüne
Ceyhan suyu yosun bağlar Elbistan
İçinden geçerken bir çay bir ırmak
“Şiirin aksakalı”
Güzel bir yaz gününü, tüm güzelliğinin hakkını vererek ancak böyle bir güzellikte yaşayabilirdim.
Uzun zamandır yolunun bu taraflara düşmesini gözlediğim bir üstadın gelmekte olduğu haberiyle başladı günümün güzelliği. Üstadlığı sadece kaleminden kaynaklanmayan; duruşu, düşünceleri ve Türklüğü temsil keyfiyeti açısından da tüm Türk coğrafyasınca kabul görmüş bir kişiyle; yalnız benim değil, hem-hal olacağı herkesin gününün güzelleşeceği bir güzel insanla bir gün geçirmek bendeniz için gerçekten gurur verici ve bir o kadar da keyifliydi.
Piknik yerine oğlum Hakan’la vardığımızda öğle olmak üzereydi.
Beklenen misafirin henüz teşrif etmemesi yüzünden aklıma takılan acabalı soruları cevaplamakta ve merakımı yenmekte zorlanıyordum. Ancak, kaygımı belli edip bir telaşa kapı aralamak da istemiyordum.
Piknik alanı, tabiatın oldukça cömert davrandığı, teknolojininse fazla uğramadığı yerlerdendi. Cep telefonlarının çekmediği alana bizden önce intikal eden –pikniğin ev sahipliğini de yapan– Haşim Kalender’le üç oğlu –Mehmet, Hacı ve Ömer– tatlı bir telaş içerisinde, misafirler için ön hazırlık yapıyor; bir kısmı semaveri yakarken bir kısmı da mangalı tutuşturuyordu. Bizim gibi misafir olan ve piknik havasına bizden önce giren Bünyamin Bozkurt ile oğlu Tunahan, Haşimlere yardım ediyorlardı.
Dönen dolapların millet farkına
Varmasın diyenler hayır vermeli
Millet külüngünü çete çarkına
Vurmasın diyenler hayır vermeli
Derinleşen devlet kapalı kutu
Korktuğum daha çok akıbetimden
Saltanatım biter diye düşünmem
Haberdarım az çok bu niyetinden
Dünyalığım gider diye düşünmem
Kötülere bir şey olmaz demişler



-
Mehmet Çoban
-
Ozan Sentezi
-
Ozan Sentezi
Tüm YorumlarTeşekkürler
Gönüle has gönülden sözler begeniyle okudum üstad tebrikler gönül dolusu selamlar
Gönüle has gönülden sözler begeniyle okudum üstad tebrikler gönül dolusu selamlar