Mehmet Çoban Şiirleri - Şair Mehmet Çoban

Mehmet Çoban

Düşüncelerime ipotek koyduğundan beri
Hakkımda ileri geri konuştuğundan beri
Kendince bana bir dünya biçtiğinden beri
Seni anlıyorum, beni anlamadığından beri

Bir akıl çizdin bana aklımdan öte

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Yetişkinliği yaşamak istiyordum
Adını koyduğum hayatın içinden
Şüphe duyduğum her şeyden vazgeçtim
Artık kesin inançlarım vardı yaşamda
Mecbur değildim yalanlara inanmaya

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Oyun değil hayat doğduk işte
Nerede, ne zaman önemsizce
Bir baba, bir ana küçük ailede
En güzel sevgiyi bulduk işte
Şekilden öte duygular içinde

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Hani bak çağlar yalandan azade kalmış mı?
Aklına esen erkini yalanla sağlamamış mı?
Yeni yetmeler yetmez eskiden ne varsa
Alır başını gider yalan üzerine iktidarla
Tarih şanlıdır geçmişine övgü yağdırılan
Istırap, acı, kan, gözyaşıdır geriye kalan

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Devri daimdir zaman gerçeğime
Ün salmışlar geçmişten geleceğe
Niceleri gelip geçti geldik güne

Gün benim, yaşam benim, an benim
Eskiler geride kaldı kendi kendinin

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Damlayı düşürdüm
Yağmur bulutundan
Çorak topraklara
Tohuma merhaba
Dedi küçük damla

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Hayata başladığımda
Hiçbir şey bilmiyordum
Ailemde, çevrede, okulda
Çok şey öğreniyordum

Okumak, kariyer yapmak

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Akıldan önce ana vardı..

Ana dili
Ana kültürü
Ana geleneği

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Bir türlü aklım ermez
Şu yönetenlerin işine

Korkuları vardır,
Halk isyan edecek diye! ..

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Mahkeme salonu hâkimin arkasındaki pencereden hafif süzülen ışıkla aydınlanıyordu. Süzülen ışık salona yetmiyordu. Işığın değmediği yerler yeteri kadar aydınlık değildi. Genel görünüş loşluktu. Salondaki loşluğa havasızlık da eklenmişti. Sanık sandalyesine oturmuş olanları düşünüyordum. Cezaevine gelişim, cezaevinde yaşadıklarım hızlıca gözümün önünden akıp gidiyordu. Cezaevine girişimden bu yana mahkemeye ilk defa karılmıştım. Aradan aylar geçmişti. Unuttum. Belki sekiz, belki on ay. Neredeyse bir yıl olacaktı. Bahar gelmişti. Bir yaz günü ayrıldığım köyümü çok özlemiştim. Sesleri kulaklarımda çınlayan talebelerim burnumda tütüyordu. Keratalar ne çok yaramazlardı. Onları disiplin altına almak çok zordu. Olsun, ben hayırlı bir iş yapıyordum. Çocuklara Kur’an öğreterek sevap işliyordum.

Salona uzun boylu, kilolu, kumral, suratı sinekkaydı taraşlı biri giriyordu. Tepemdeki adam beni ayağa kaldırdı. Daha önceden sol taraftaki kürsüde oturan, cübbeli biri vardı. Onu hâkim zannediyordum. Meğer o hâkim değilmiş. Beni ayağa kaldıran adam “hâkim geliyor” demişti. Demek ki, şimdi içeriye giren hâkimdi. Kürsüye oturdu, bana bakmaya başladı. Oturuşu, bakışı, etkiliydi. Kendine güvenen, salonun hâkimi olduğunu belli eden tavrı vardı. Önündeki dosyayı, açarak göz gezdirdi. Elindeki kalemiyle dosyadaki bazı yerlere işaret koydu. Dikkatle izliyordum. Hiç mahkeme görmediğim için merak ediyordum. Bir taraftan hâkimin beni tahliye etmemesi için dua ediyordum. Dosyadaki incelemesini bitiren hâkim yüksek, tok, emredici bir sesle,

- Adın
- Yusuf Taş

Devamını Oku