platonik aşk hikayesidir bu
gönül ferman dinlermi hiç
kimi uçağın kuyruğuna pankart astırır
göklerde ilanı aşk eder
kimi de aşkını duvarlara yazar
gelip geçene sevdiğini ifşa eder
Bir ulu çınarsın sararmış yaprakların
Sonbaharda bir yel bekliyon anne
Sığındık gölgende bu geçen zaman
Devrilmiş halini gösterme anne
Tipiye borana kışa sırt verdin
Tan ağardı doğruldum yataktan
El açıp ecir diledim haktan
Bir damla su idim var ettin yoktan
Kapına hamdolsun demeye geldim
Aldım abdesti koştum divana
Kara idin nasıl döndün yeşile
Çok yer gezdim rastlamadım eşine
Şu dünyada neler geldi başına
Tarihinle bin yaşa Yeşilhisar
İlkbaharda bahçelerin ekilir
Tenhalarda gezmek ister
İnci mercan dizmek ister
Gözlerini süzmek ister
Bu muhitin güzelleri
Saçlarında gazileri
Uçuşun yüksektir gidişin nere
Uğra bizim ele hakkı seversen
Halimi arz edem sana bir kere
Al götür selamım hakkı seversen
Erciyes’ten yüksel doğrult kaleyi
kara fon önünde tahta iskemle
iskemleye oturtulmuş bir çocuk
fotoğrafçı melankolik biraz sergüzeşt
öyle bilmiş öyle havalıydı ki sorma
başında serpuş şapkası ağzında piposu
geçerdi sehpa üzerindeki kutunun başına
bahar rüzgarına kapılmış
salınan kır çiçeği gibiydin
dokundum ama koparamadım
kıyamadım seni senden almaya
sadece üzerinde dolaştı ellerim
gözlerinde arzuyu vuslatı gördüm
ne sevdalar yandı kül oldu içinde
ne kavruk leylalar tüttü bacandan
bazen hırçınlaştın okyanus gibi
ne aşk gemileri battı fırtınandan
kıyıya vurmadın ama kızağa düştün
akıbetindi iniltin geldi kuytu limandan
gök kubbe altında güneş düşmeden üzerimize
ay somurtmadan kara bulutlar çatmadan kaşını
gözlerimizde şimşekler çakmadan
gönülden gönüle hasret sular seller gibi akmadan
hadi tut ellerimi gidelim buralardan desem
ardına bakmadan gelirmisin
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş