Sene kırk altı gençlik çağım
Evim viran oldu körlüktür bağım
Suçum ne idi ki benim Allahım
Kalbim yaralıdır içim yanıyor
Aldılar yarimi eller sarıyor
bir elimde palet bir elimde fırça
sehpa üzerinde tuval
hep arzu ettim bir türlü yapamadım
ya ben hazırdım malzemeler yoktu
ya malzemeler vardı ben yoktum
ikisini bir araya getirmeyi başaramadım
İş bulup beni yolladı
Dilekçemi o pulladı
Gerdi kanadını kolladı
Duacıyım Atikcan’a
Hakkı arar verir hüküm
Eyüp peygambere dert veren Allah
Sana da dert vere buldum diyesin
Çare bulunmadık çora düşüp de
Onulmaz dertden öldüm diyesin
Kara kaşın kirpiklerin dökülsün
Yazgın dedin tokmak vurdun başıma
Divane ettin engel oldun işime
Her öğünde zehir kattın aşıma
Şu ömrüme eğe vurdun bilin ya
Her ne etsen bende buldun kusuru
Ağustos alacası düşecek üzerine
sende olgunlaşacaksın kara burcum
hoyrat eller koparacak dalından
ezilecek oluk oluk akıtılacak şıran
derin sumalar da mayalanacak
damak zevki için yıllarca mahzenlerde
Bıçak gibi keser hasedin gözü
Kov gıybet etmektir en büyük özü
Ömründe göremez bini binbeş yüzü
Cebi delik olur züğürt hasedin
Ne kendisi onar nede ondurur
Söyle dedin arzularım söyledim
Şahin oldun pençe vurdun avladın
Mahkum ettin elim kolum bağladın
Köle ettin kapında beni güzelim
Sana gönül verdim emeğim boşa
kimi var
kasvetli akşamın ertesi
berbat geçen bir gece gibi
kimi var
her gecenin sabahında
yeni doğmuş güneş
ne vurgun bakardı
gözlerin var ya
ah o gözlerin
o fettan gözlerin
uyuyordu ne güzel
uyandı artık imkansız
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş