Mahbure bakışlı ey huri dilber
Salınma karşımda öldürdün beni
Derdin beni iflah etmez kahreder
Sevsem öldüm sevmesem öldüm
Mevla halk eylemiş sanki gülistan
dalmışım efkarıma
sanki zaman tünelindeyim
köşe başındaki zümrüt sokağını
çukur kahvehaneyi yanında ki şen berberi
asmalı güllük hamamını ömür bakkaliyesini
güdük minareli taş mescidi
aşk gülmekle ağlamak arasında
sanki bir an gibidir
kimine köprü olur aşırır
kimine aşılmaz sarp gibidir
aşk gülmekle ağlamak arasında
bazen düş
bazen mutluluk
çok bilinmeyenli denklem gibidir
çözümlenemez çözümlense de
kuramlarla farazilerle çözülür
çoğu zaman dört işlem gibidir
karda mı zararda mı bilinmez
anlat da ne anlatırsan anlat
ağıt yakar gibi olmasın ama anlatacakların
hele ninni söyler gibi hiç değil
bulamıyorsan anlatacak bir şey
uzattım bak tut diye ellerimi
dal göz bebeklerimden içeri
bırakın peşimi yıllar
ben koştukça peşimden geldiniz
dahası yok şimdi yorgunum
nerede durmalıydım
söyleyin kaç istasyon ilerlediniz
kaç zaman uyuttunuz neden habersiz
ömür dediğin ne ki
iki perdelik bir oyun
doğumla başlar birinci perde
durmadan tekrarlar yürek
ahenkle nihayete kadar
tik tak tik tak
iki yol görünüyor çıkan falda
biri alıp uzaklara götürecek
gidecek mutlu olacaksında
sonu hicran mı hüsran mı desem
ne diyeyim bilmem ki
git mi desem gitme kal mı desem
ışınlarım kendimi vasıta zaman kaybı olmadan
göz açıp kapamaya istediğim yere giderim
kanlıcadan temaşa ederim boğazı mesela
ince belli bardaktan yudumlarken çayımı
veziriazam isterim selam dursun önümde
sadaretten davet aldığımı söyletirim
İlaç doktor ciğerlerim yaralı
İniler hastalar yatak sıralı
Benim bahtım genç yaşımda karalı
Gezdirmedim bir selamet başımı
Kimi ilaç ister kimisi iğne
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş