ne çabuk unuttun yar o geçen dünleri
mecnun olup leyla diye yandığın günleri
aşkım uğruna yoluma serdiğin gülleri
unuttum deme sakın seni vefasız
bakınca gözlerine erir biterim derdin
sıkıntılı bir günümde alıp başımı
çıktım şehrin kale burcuna
oturdum döndüm yönümü şehre
salladım ayaklarımı surdan aşağı
sis çökmüştü üzerine.
.............
Akşam eve döndüğünde, eşi mutfakta her zaman ki gibi yemek hazırlıyordu, selam verip üzerini değiştirmek üzere odasına geçerken yemekten sonra nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.
Duş alıp ev kıyafetini giyindi mutfağa eşinin yanına döndü. Beraberce Yemeği yedikten sonra masayı toplamaya yardım etti, oturma odasına geçip sabırla bulaşıkları yıkamasını bekledi. Nihayet hanımı geldi karşısına oturdu. Evde gününün nasıl geçtiğini sordu, mutat konuları konuştuktan sonra bir konuyu seninle konuşmak istiyorum dedi. İçinde ki kuşku fırtınasından gözleri ağlamaya hazır yağmur bulutu gibiydi. Bir an için endişelendi acaba ne söyleyeceğimi tahmin etmiş midir diye düşündü. Heyecandan dili kelimeleri döndüremiyor, dudakları titriyordu.
O kadın bu akşam muhakkak konuş demiş ona söz vermişti, iş yerinden ayrılırken sevdiği kadına. Düşündüklerini aynen söze döküp, bir çırpı da söyleyeceklerini söylemeliydi, senden boşanmak istiyorum demeliydi diyemedi bir türlü. Cümle kurmakta zorlanıyor, konuyu bir türlü açamıyordu. Eşinin yüz ifadesinden sıkıldığı belli oluyordu. Ne söyleyeceksen lütfen çabuk söyle sıkıldım ama dedi.
- Uzun süredir şey ! söyle
- Allah aşkına ne şeyi.
- Şey işte bu böyle devam etmemeli, ben senden ayrılmak istiyorum.
Beton derz aralığında hayat bulan cılız fide ofise giriş çıkışımda, sanki beni bu daracık alandan kurtar, toprağa suya ihtiyacının olduğu, gelişemediği belliydi. Önünden her geçişimde sanki bu sesi duyar gibi oluyordum.
İçinde bulunduğumuz mevsim, onu yerinden başka bir yere taşımaya müsait değildi, uygun zamanda kurtarmayı kafama koymuştum. Geçici olarak etrafının toprakla beslenip sulanması için beton kırılarak etrafının genişletilmesini söyledim.
O gün beton kırıldı yamyassı olan gövdesi özgürlüğüne kavuşmuş hafif esen rüzgârda mutluluktan efil efil sallanıyordu. Kırılan betonun yerine toprak dolduruldu, sallanmasın diye gövdesi iyice sıkıştırıldı, çıtalar ile etrafı koruma altına alındı. O yaz su ve gübre takviyesi ile gözle görülür halde gelişme kaydettiği görüldü.
öyle bir güzel bul getir ki
inci gerdanlığı boğazında olsun
yada öyle bir yer bul göster ki
bağazında inci gerdanlığı olsun
bana öyle bir istan bul getir ki
boğazından hançerleyen
Bazen parlak bir yaz günü aydınlığında şehrin iç açıcı manzarasını, bazen sisli bir son bahar gününün
esrarına bürünmüş kasvetli manzarasını, ya da ayazın kol gezdiği soğuk bir kış gününde lapa lapa yağan karın
beyaza bürüdüğü manzarayı görüyordum. Günleri, ayları, yılları izlerken işimde tam kırk yılımın geçtiğini fark ettim.
yeter ki sen kim o de
ben ben olmaktan vaz geçerim
kim çalsın istiyorsan kapını
işte ben o olurum
kendimden vaz geçerim
yeter ki sen yanımda ol de
önce gövdemi sonra başımı
kömürden gözümü kalemden kaşımı
burnumu havuçtan yaptınız
bere ile örttünüz başımı
gözlüğümü mert'ten atkımı ipek'ten aldınız
kötülükleri süpüreyim diye yanıma
Hikmeti Hüdanın verdiği
düşerse değer eğer
sürüm sürüm süründürür
yada birden öldürür
alemi beşerin verdiği
düşerse değer eğer
güz
sam yelleri soldurdu renkleri
ağaçlar son demimiz dediler
rüzgarın uğultusuna aldanıp
hüzün şarkılarıyla salındılar
her bir yaprak düştü dalından
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş