Babamın grip olduğunu hiç görmedim, senede bir kaç kez soğuk algınlığına yakalanırdı hepsi o kadar. Rahmetli annem,
eyvah yine yatağı yorganı ıslatacak bu adam, ben ne yaparım şimdi der, isyanını fısıldayarak limonlu çayını hazırlar içine
iki gripin tozu boşaltır içmesi için getirirdi. Babam tir tir titrerken, dişlerini gıcırdatarak limonlu çay ile gripin içer, hanım
Çocuk aklımızla neden düzümüzü terse çevirip pabuçlarımızı ters giymez, başımızı bacaklarımızın arasına alıp baş aşağı tersimize bakmaz. Burnumuzu kolumuza, göz yaşımızı yumuk ellerimize silmez, biz de olmayanı diğer çocuklar da görüp, anne bende isterim diye ağlamayız.
................ - Geçmiş günlerimizi hatırlayınca, paranın ne demek olduğunu iyi ki bilmiyormuşuz. Büyüdükçe öğretti hayat, para ve şöhretin iyi kullanılmadığında ne menem şey olduğunu. Düzenin hileyi şer üzerine kurulduğunu, mataryel uğruna insanlığımızın unutturulduğunu. Bu nedenlerle geç de olsa anladık dejenerasyona uğrayıp değiştirildiğimizi. Bu gün ki kirli dünyamıza, temiz çocukluk dünyamızın benzemediğini. ................ - Güya büyüdük, büyüdük de ne oldu. Keşke çocuk kalabilseydik, keşke başımızı bacaklarımızın arasına alıp, o temiz dünyamıza başaşağı güle güle bakabilseydik. -Bakamayız ki yaşandı, perde kapandı oyun bitti. Çocukların önlerinde nice yaşayacakları yılları, yaşlanma hakları var. Yaşamışların, yaş almışların malesef harcadıkları yıllara dönme hakları yok, sadece anılarıyla yaşama hakları var.
............ Belli mi olur bakarsınız balık kavağa çıkar, zaman tüneli çocukluğunu yaşamak isteyen yaş almışları alır temiz dünyalarına götürür. - Götürmese de yaş almışların hayalleri ummadıkları bir anda rüyalarına girer, çocukluklarını yaşatır mutlu olurlar. Bir daha o rüyayı görmeyi çocukluklarını yaşamayı hayal ederler. 230622 mcicek
Hak var hukuk var ya, ben de hak huk demeden lafı gevelemeden, bir başkasına ait olan hakları, hakkı olmadan hak ettiğini sanıp gasp edenler hakkında yazmak geldi içimden. Haklının hakkını verip, haksızı lafla olsa da haklamak istedim. Hakkımı yiyeni Allaha havale ettim derler ya, ben de öyle düşünen hak'a havale edenlerdenim. Adaletin eninde sonunda tecelli edeceğine inanan biri olarak kanunun kestiği parmağın acımayacağını, ayrıca hak'ın vereceği cezanın şaşmayacağıne bilir inanırım. Başka da ne denir ki, sonuç olarak hak tecelli edecektir. Vakti geldiğinxe haklarını kaybedenlerin kazançlı çıkacaklarına gönülden inanır hak'a niyazımı eksik etmem. 090431mcicek
Yaş itibarıyla ilk doğan benimya
Almanya'dan mesaj göndermiş
Küçük biraderim
Abi kralımızsın bizim diye demiş
Yağ çekse, kafa bulsa da
Hoşuma gitmedi değil hani.
Soğuk bir kış günü Mithatpaşa caddesi üzerinde bulunan iş yerinden çıkmış, Bayındır sokağa odaklı yürüyen bir adam. Dokuz yaşlarında duvar dibinde, çıplak ayakla mukavva kutu üzerine oturtulduğu halinden belli olan, erkek çocuğunu görünce çocukluğunu hatırladı. O an içinin acıdığını hissetti. Çocuğa yaklaştı, onunla konuşmak istedi. Evlat neden çıplak ayakla oturuyorsun, çorabın ayakkabın yokmu senin. Çocuk adamın para vereceğini düşünerek mahçup tavır takınarak, paramız yok ki dedi. Adam bekle evlat yerinden ayrılma sakın, sana ayakkabı alıp geleceğim dedi. Çaresiz görüntü veren çocuk düşünceli başını öne eğdi. Adam Soysal pasajı arka giriş kapısından içeri girdi. Çocuk ayakkabısı satan dükkanlardan birinden, otuz yedi numara yarım boğaz miflonlu bot, bir çift çorap aldı. Hızlı adımlarla çocuğun bulunduğu yere geldi. Çocuk adamı görünce kuşkulandı ve Mithatpaşa Caddesine doğru koştu. Akan trafiğe rağmen yolun karşı tarafına hızla geçti. Dr. Mediha Eldem sokağın altında bulunan Kızılay binasına doğru koşarak uzaklaşmaya çalıştı.. Adam çocuğa almış olduğu hediye paketiyle arkasından hızlı adımlarla yürürken fısıltıyla, beden kaçıyor illa ki vermem lazım diyordu. Çocuğu sağlık sokak TED. koleji arka giriş kapısında yakaladı. Çocuk, amca ne olur zabıtaya götürme beni diye ağlayarak yalvarıyordu. Yok oğlum ne zabıtası, sana demiştim ya, ayağın üşümesin diye aldım bunları haydi giyin ve git dedi. Ayakları ıslak ve kirli olmasına rağmen çorabını, botunu giyinmesine yardım etti. Çocuğun mutlu olduğu yanağına düşen gülücükten belli oluyordu. Sağlık Sokak 1 den Ziyagökalp caddesine çıktı. Sağa döndü gözden kayboldu. Adam o an tekrar dilendiği yere gideceğinden emindi. Kestirme yoldan çocuğun dilendiği yere, ondan önce vardı. köşede bulunan telefon kulübesini siper aldı, onun beklediği yeri gözetledi. Biraz sonra çocuk aynı noktaya koşarak geldi, mukavvasının üzerine oturdu. Gözlerini yeni botundan ayıramadığı mutlu olduğu halinden belli oluyordu. Oturduğu yerin karşısında bulunan meyhaneden, orta yaşlarda saçı sakalı birbirine karışmış pejmurde kılıklı, kirli bir adam meyhaneden çıktı. Trafıği bağırarak durdurup caddenin öbür yakasına geçti. Çocuğa doğru yalpalayarak yürüdü. Neden yerinden ayrıldın ulan kafasız, bu ayakabıları kim verdi neden kabul ettin. Bu ayakkabıları ayağında görenler sana inanırda para verir mi hiç eşoğlu ... dedi. Bir taraftan da adamın aldığı hardal renkli edik botun üzerine yıpranmış kirli botlarıyla basarak kirletti. Durumu izleyen adam dayanamadı, yetişip çocuğu yüzsüz çirkef adamın elinden kurtardı. Kirli yüzsüz adam ortalığı vavelaya verip infial yaratmak için, ulan utanmıyormusun sabi çocuğa sarkmaya hayvan herif diye bağırıyor ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Aynı meyhaneden çıkan kendisi gibi ayyaş ekipden iki genç, sapık var lafı üzerine sokaktan geçen üç beşı kişiyle birlikte adamın üzerine yürüdüler. Kaş göz demeden adama tekme tokat giriştiler. Olay aleyhine dönmüştü, nw dese boştu. Olay büyürse kurtulma şansının olmayacağını bildiği için çareyi kaçmakda buldu. Yaptığı iyiliğin onu ne zor duruma düşürdüğünü geç de olsa anlamışdı. Takip edilme korkusuyla Atatürk bulvarından sıhhiye yönüne doğru kalabalığa karıştı. Zafer çarşısı merdivenlerinden tekrar iş yerine yakın Bayındır sokak, Selanik caddesi kesişiminde bulunan meyhanelerden birine, içkiyle arası olmamasına rağmen girdi. Cam kenarında yuvarlak küçük bir masaya ilişti. Henüz siparış vermemişti. - Birahanenin bitişiğinde bulunan beyaz eşya mağaza ortaklarından lise arkadaşı, sosyete dişçisi M.Olgan, randevulaştığı bir arkadaşına bakmak için içeri girdi. Nefes nefese saçı başı dağınık halde Adamı gördü. Hayırdır oğlum, bu ne hal böyle, ne işin var senin buralarda. Fısıltıyla kalK mağazada elini yüzünü yıkar kendine çeki düzen verir kendine gelirsin hadi kalk dedi. Adam, tamam gideriz de şimdi beni arıyorlar buradan çıkarsam yakalarlar. Otur bir kaç dakika anlatacağım dedi. Başından geçen olayı olduğu gibi anlattı. M. Olgan, bu ve bu gibi haksızlıklara tek başına çare olamazsın. Onun gibi çocuklar iç içe olan halkaların en küçük halkası durumundalar. Kaldı ki sen en dışa aşama yapmış, yırtmış biri de değilsin ki onları kurtarasın. Zar zor ayakta durmaya çalışan bir devlet memurusun. Bu devirde her fert bulunduğu halkadan bir üst halkaya sıçramak zorunda, öyle değil mi. Terk ediliş, unutulmuş sahipsiz çocukları ve kadınları koruyup kollamak, asalaklardan kurtarmak devletin görevi . Olay biraz daha büyüse, karakolluk olsaydın. Üstüne üstlük bir de tecavüzcü damgasıyla suçlanıp yargılansaydın. Ailenden toplumdan dışlanıp işinden gücünden olacaktın. Haydi kalk gidiyoruz, burası sana göre değil. Mağazanın çay saati, hem biraz lise anılarımızı tazeleriz. Arkadaşlardan gördüklerin varmı, varsa kimler nerelerdeler dedi. O günleri yad edip bayağı sohbet ettiler. - Hava kararmıştı. Adam arkadaşına teşekkür ederek mağazadan ayrıldı. Yol boyunca yapmaya çalıştığı iyiliğin iyilik hata olduğunu anlamıştı. Yol boyunca o çocuğun taba renkli yarım boğaz botu giydiğinde, yüzünde çiçeklenen mutluluğu görür gibi oldu gözleri doldu. Hüzünlense de tebessümle hay Allah dedi başını sağa sola salladı. Gözlerini elinin tersiyle sildi, akşamın karanlığında gözden kayboldu. 010623mcicek
Anadoluda köy kadını olmak kolay değildir. En azından beş çocuk dünyaya getireceksin. Yokluk içerisinde bir büyüğünün giydiklerini yamayıp, bir küçüğüne giydireceksin. Bağların bellenip budanmasını, ürünün serilip kurutulmasını. Bahçeye sebze ekip çapalanmasını, meyve ağaçlarının ilaçlanıp ürünün toplanmasını sağlayacaksın. Bulgur kaynatıp öğütülmesine, bağ bozumundan üzümlerin ezililmesine, şıranın ağ topraklı kıl torbada süzüp kaynatılıp pekmez yapılmasını yapacaksın. Yemekdi bulaşıkdı, yırtığın, söküğün dikilmesiydi, daha daha ne işlerin yapılmasını gerçekleştireceksin. Kolay değil Anadoku kadını olmak. Bu toprakların mücadeleci kahraman kadınlarının tek amacı, kız çoçuklarını okutup ekonomik özgürlüklerini kazanmaları, meslek sahibi birey olup kendileri gi i biriyle evlenip çoluk çocuğa karışıp mutlu hayat yaşamaları. Erkek çocukları içinde aynı duyguları besleyerek, babaları gibi tarla tapan işlerinde heder olmayıp, okuyup adam olup, hayallerinin gerçekleştiğini görmekdir. Her birini öğretmen, doktor, mühendis makam sahibi yaptıktan, yuvadan uçurduktan sonra, ahir ömürlerini anılarıyla huzur içerisinde yaşamakdır. Tonton, elleri nasırlı, ayakları kaysalı, bu ata erkil güçlü kadınlarımızın , bakmayın tenleri gibi yüreklerinin yanık olduğuna. Onlar İleri yaşlarında emellerine nail olacaklarına inanmışlardır. Şimdi tek arzuları diktikleri ağaçların meyvelerini görüp, öpüp koklarken doya doya kucaklamakdır. Evlat hasretini, torun sancısını gurbet acısını yüreklerinde taşımaları bundandır. Hikayenin son parağrafında; Bağdan bahçeden mutat işlerden dönerken sırdaşı, yol yoldaşı yükü gam olan eşeğinin önünde yuları elinde yorgun yürürken, tozu dumana katıp önünden geçip giden traktörün tozunu tenefüs edip birden hüzünlenir. Kalabalık nüfusdan nasıl yalnız kaldığını ağıdımsı mırıldanır. evlat hasretine, boşa geçen ömrüne hayıflanırken. Ağıttan bozma yöre türküsünü tutturup derin bir of çeker, yürek yangınını söndürmek için. Ama söndüremez yangınını için için yanar. Bilir ki sönmeyen yangınıyla sona doğru yalnız yürüdüğünü. Kahırlı günler gelir geçer, sonunda yolun sonunda beklenen gün gelir. Cenaze evinde telaş içerisinde herkesler vardır da o makam sahibi evlatlari malesef yoktur. Babaları geleceklerdir diye cenazeyi morgda bir kaç gün bekletir. Boynu bükük babanın ağıdına yakınları ve komşularıda eşlik ederler. Ağlamaktan yorgun düşenler oldukları yerde o geceyi sabahlarlar. Sabah olduğunda evlerine giderler. Ertesi günün sabahına kadar yataklarından kalkamazlar. Cenazeye sadece ilk göz ağrıları doktor olan büyuk evlatları eşi ve çocuklarıyla katılir. Diğer dört evlatları, babalarına nazeretlerini mazur görmesini, cenazeyi bekletmemelerini söyleyip, babalarına başsağlığı dilerler. Kolu kanadı kırılan babaları çaresiz gök semaya hüzünle bakarken, uçup giden meleğinin pamuk beyazı bulutlar arasından üzulme her şey yalanmış meger dediğini görür gibi olur. 011221mcicek
Suyumuz yoktu susuzdu evlerimiz, Özünden akardı billur gibi tertemiz. Bir zamanlar ne güzel akardınız, Güldür güldür, sokak çeşmelerimiz. Bağlarımızda kar sarnıçlarımız, Derelerimizde esvap yunaklarımız, Mahallelerimizde hamamlarımız. Zaman içinde hayatımızdan neden çekildiniz, Direnemediniz yıkıcı zamana, Anladık ki yenilgiyi kabullendiniz. Bize sadece anı olarak bıraktınız o günleri, Pöğreğinizden akarken şırıldayan sesinizi. Önce sokağınızı sonra kaybettiniz mahallenizi. Var olma mücadelesin de ayakta kalmayı başaranlarımızdan, Sarnıçlarınızın yunak ve hamamlarınızın, Canına okudu defineciler ile serden geçtilerimiz. Sizleri koruyamadık kalanlarınızı da korumakta geç kaldık. Çoğunuzun acı sonuydu sessizce gitmek, Unutulmuş olanlarınızın da yalakları içinde, Ateş yaktı ayyaş serseriler kararıp islendiniz.
Kültürümüz medeniyetimiz'diniz siz, Sokağı yok olmuş virane evler arasında, Yıkılmadım ayaktayım der gibisiniz, Anılarımızda kaldınız çeşmelerimiz. Pöğreğinizden suyunuz akmasa da, Sizin için özümüzden özünüze akasınız diye, Akıttığımızı bilin isteriz hüzünlü çeşmelerimiz. mcicek 030612
Havlama Dodi, eli sopalı adamları çağırıp kovalanmak mı istiyorsun. Çabuk ol, adamlar gelmeden kaçalım buradan. Kadere bak yahu ! Önce apartman yönetimi evlerimize girmemizi, tasmalı sahibimiz yanımızda olmasına rağmen toplu taşım araçlarına binmemizi, yine kamuya açık parklarda dolaşmamızı yasakladılar. Bu yasaklardan bıkan sahiplerimiz kimimizi köpek evlerine, bazılarımızı başka semt ve ilçelere, bizim gibilerini de, senenin dokuz ayı terk edilmiş sahil evlerinin boş sokaklarına ne yer ne içer, nasıl barınır demeden bırakıp gittiler. Bakarmısın Dodi, kumsal girişine diktikleri levhanın üzerine resmimizi koyup köpekler sahile giremez diye yazmış, resmimizin üzerine de çizik atmışlar. Anlayacağın sahillere girmemiz de yasaklanmış. Güvenlik görevlileri kendi aralarında konuşuyorlardı. " Köpekleri gördüğümüz yerde kovalayacak, saldırırlarsa sopayla korkutacakmışız, müdür talimatıdır " dediklerini çit altında gölgelenirken duydum. Koşup uzaklaşalım. Bu sahilde bize ölü balık bile yedirmez, halden anlamaz eli sopalı adamlar. Aç kalmak kaderimi kalmaya razı olalım. Zira kaçmak sopa ile dövülmek, vurularak ölmekten iyidir, koş Dodi. mcicek 240921
Kalıcı değil hercai, Sanki elma kurdu aşk. Gözle kaş arası giren, Göz de feri söndüren, Sevgiyle beslenip sömüren, Giderken iz bırakandır aşk. Bazen de ceviz kurdu gibi, Yürek evine girip yerleşen, Kısa süreliğine kiracı gibidir aşk. Girdiği kapıdan çıkamayan, Yürek evinde bilerek ölendir aşk. Velhasıl sevene umut verip yiyip bitirip kaçan yada ölen olsada Anıp çürüdükçe kahredendir aşk. m.cicek 110322
Tükenmişse yıllar ansızın
Zaman kavramsız !
Kıt kanaat yaşansa ne olur.
Verse Mevla deryasından Malı mülkü hesapsız.
Bu sefer de vakit çok geç,
Ömür vefa etmez.
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş