Usulca yatarım düşünce basar
Felek verdi bana gençlikte hasar
Ellere yar verdi bağrına basar
Biter mi gurbette yarsiz geceler
Gurbet yollarında giderken sessiz
Anamın adı, kadın
Soyadı Sultan.
Ben kadının küçük kızı Meryem.
Anam okuma yazma bilmez, sadece parmak basmasını bilir.
Anamın dediklerini kafamda tutar günlüğünü ben yazarım.
Anam şimdi yattığı yerden göz kaş işmarı yapıyor.
İnce giymiş takmış kola burmayı
Onda gördüm ısrarında durmayı
Zeytin göze ip incecik sürmeyi
Çeken eli ağrı sızı görmesin
Bülbül aşık olurmuş bir güle
içimde fırtınalar kopmadan
çılgın umutlarım uçup gitmeden
hayal dünyam ışığım batmadan
gel bebeğim canım meleğim
keyfim yok derdim hicran yarası
sevdiğime pişmanım başım belası
bir zamanlar biz de çocuktuk
bilmezdik kavgada sopa vurmayı
bizim sopamız kiraz çeliğindendi
iki taş üzerine konan
çomağa takıp hoplatmaktı
hedeflenen noktaya
Hani biz fakirdik ama, Memleket de fakirdi. Öyle her çocuğa bir oda hem de alasından. Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. Önlerinde beş kap yemek, masa da bir kuşun sütü eksik. Nerede ! yoktu ki gani gani yensin paylaşılsın. Altı çocuğu olan büyük anne büyük baba dahil on kişilik bir ailede ekmek yetişmez sofradan aç kalkılırdı. O günler yer yatağında yatılır yer sofrasında yenirdi yemekler. Gündüzleri duvara gömülü dolap yüklük, içi boşalınca geceleri hamam ederdi büyükler. Hep bir arada yer sırt sırta ya da başlı kıçlı yatardık biz bebeler.
Bu günün çocukları nasihat istemedikleri gibi o günlerin yokluk anılarını da duymak istemiyor yaşandığına gerçek olduğuna inanmıyorlar. Babalarımız ya savaş malulü gazilerin ya da şehitlerin çocuğuydular. Dedelerimizin bizlerden çok daha zor şartlarda yaşadıklarını biliyoruz. Savaş, kıtlık illet yüzünden genç neslin yok denecek kadar azaldığını, bu sebeple nüfus artsın diye devletin vatandaşını teşvik ederek bazı vergilerden muaf tuttuğunu ve çocuk başına pirim verdiğini biliyoruz. Onun içindir çok çocuklu aileden gelmiş oluşumuz ve de fakirliğimiz.
Mahalle bakkalımız Ahmet, mal almaya şehre gittiğinde, babası Ali dede geçerdi kasanın başına. seksen seksen beş yaşlarında kilolu geniş alınlı, iri gözlü sakallı bir adamdı. Aslında pek ermez aklı alış verişe. Bakkal Ahmet bizi tembihlerdi yardımcı olun çocuklar diye, biz de yardım ederdik Ali dedeye. Ali dede bize aman çocuklar gözünüzün önüne bakın okuyun adam olun der, galiba nasihat yerine geçsin diye arada bir askerlik anılarını da anlatırdı. Unutamadığım bir anısı var ki, yeri geldiğinde defalarca anlatmışımdır.
Ali dede doksan üç harbine nefer olarak katıldığını, o yılların kıtlık yılları olduğunu söylüyordu. Günde bir adet, tayin hakkımız vardı o da yumruk büyüklüğünde. Onunla bir gün idare etmek zorundaydık, bu bir emirdi emre itaatsizlik eden cezalandırılırdı. Genç güçlü kuvvetliydik. Bir tayin ekmek dişimizin kovuğuna yetmez, on tayin ekmek verseler doyamazdık, ama çaremiz de yoktu ki.
Bir gün çarık yapmamız için her birimize sığır derisinden kösele dağıtıldı. Kollarını kaldırıp kucaklayacakmış gibi işte böyle bir kucak büyüklüğü kadardı dedi. Akşamdan sığır gönü derimizi suda ıslattık, sabah kalktığımızda yumuşamış olsun ki, kesip biçip dikip çarık yapalım diye. İri yapılı olduğumdan verilen tayin doyurmuyordu, açtım bir türlü de uyuyamıyordum. Şeytan dürttü kalk ıslattığın çarıklık deriyi ye diye. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu aklım kösele deydi, İlla ki yiyecektim kafaya koymuştum bir kere. Ses çıkartmadan, ot yatağın altından kasatura mı, suyun içinden de kösele mi çıkardım. Battaniyenin altında bir güzel,kasaturayla parçalayıp afiyetle yedim.
ne güzeldi her ağıdın ardından gülmek
katıla katıla gülerken ağlamak
ne güzeldi bir tatlı söze aldanıp unutmak
dolaplar dolusu oyuncaklarla oynayıp
kırıp döküp ortalığı dağıtmak
ne güzeldi duru aklımızla çocuk olmak
Yalvarırım hele beni bir dinle
Yaşım seksen iki gideyim kime
hanıma bana vur bir zehirli iğne
Sürünmekdense ölek doktor bey
Gelen hastaların paralı zengin
Elinde bakracı gidiyor suya
Görünce vuruldum endama boya
Bana seni yazar yaradan buya
Olmaz olmaz deme olur be güzel
Andım seni hayalin gözlerimde
Ömrümce arz eyledim gelip görmeyi
Yeşil kubbesine kurban olduğum
Mevla’m nasip etti yüzüm sürmeyi
Erdim muradıma kurban olduğum.
2
Çağırdı Mevlam uzaklardan geldim
evime gazadan dönen kumandan edasıyla
eğerli ata binermişçesine bindim gelen taksiye
gözlerimi sır kapısından su gibi akan yola çevirdim.
Yolun açık kalemin keskin olsun olsun arkadaş