Mahir Çiçek Şiirleri - Şair Mahir Çiçek

Mahir Çiçek

Çandır Mahallesinde geçti çocukluğum. Hacıkılıç Mahallesi bizim komşu mahallemizdi. Mahallemize yapılan ilk okulun yerinde büyükçe sebze bahçesi, ortasında da sulama suyu dinlendirme havuzu bulunuyordu. Okul ile Devlet Hastanesi arasında bulunan boş arsa, sabahları ahırdan çıkan büyük baş hayvanların yayılmaya götürülmek için toplaşma, aynı zamanda hasat mevsiminde de harman yeri, boş olduğu gün ortası zamanlarda da biz çocukların oyun yeriydi.
O yıllarda hemen, hemen her evde hayvan ahırı, bu ahırlarda da sütü için büyük baş hayvan beslenirdi. Her sabah ahırdan çıkartılan hayvanlar, tımarı yapıldıktan sonra sırtına hafiften vurularak toplaşma yerine gönderilir, akşamları da çobanın toplaşma yerine getirmesiyle hayvanlar kendiliklerinden evine doğru yönlenir kapıya geldiklerinde böğürerek haber verirlerdi.
Çoban sabahları toplaşma yerinde toplanan hayvanları, kangal köpeklerinin nezaretinde yazı mevkine doğru götürürdü.
Bazen sürüyü kaçıran hayvanlar sürüye yetiştirmek için koşturulur, sürüye dahil edilirdi. Bu sebeple diğer mahalle çocuklarını ya sürüye koşuştururken, ya okuldan, ya da oynadığımız iddialı yöresel oyunlarımızdan tanırdık.
Çapar mahallesi çocukları oyunda, bizim mahalle çocuklarından iyiydiler. Onları yenmek için sapanla taş atmada usta olanlarla antrenmanlar yapılırdı. Sapanın yapılışından, tutuş şekline, bir ucunun serbest bırakılarak şaklatılması, ayaya yerleştirilen taşın karşı tarafa fırlatılmasına kadar ne varsa öğretilirdi.
Mahalle çocukları bu oyunlarıyla bir tarafın diğerine baskın çıkıp, pes ettirmesiyle sonuçlanırdı. Ertesi gün ders arası teneffüslerde baskın taraf yenik tarafı ti ye alır onları kıskandırarak zafer kazanmış edasıyla eğlenirlerdi. Tabi yenilen gurup diş bileler, hırsını bir sonra ki oyuna saklardı.

Devamını Oku
Mahir Çiçek

Çalışmakmış işim gücüm
Meğerse buymuş suçum
Muhannet var ister geçim
Dört oğlanın babasıyım

Boş dururum kıştan beri

Devamını Oku
Mahir Çiçek

bende isterim de
doktor yasakladı
ver benim yerime
şu ağlayan çocuğa...
o yesin be usta
külahı çıtır gevrek

Devamını Oku
Mahir Çiçek

Hayran oldum hilal kaşa
Oldu sevdan bela başa
Ömürlü ol çokça yaşa
Gel yarim ol gül sevgilim

Beyaz tene siyah tüller

Devamını Oku
Mahir Çiçek

Bana anlat da
ne anlatırsan anlat
ama hüzün içermesin sözlerin
bulamıyorsan anlatacak bir şey
gir göz bebeklerimden içeri
dal hayallere uzun uzun

Devamını Oku
Mahir Çiçek

bir tebessüm
sevdalı bir bakış
taksa peşine
alıp götürse beni
bu yol cennete
gider dese

Devamını Oku
Mahir Çiçek

bu gök sema altında
ne güzel günler yaşandı
ah bir bile bilseniz
yaşanmış ne varsa
hepsi güzeldi
bitti diye üzülmedik

Devamını Oku
Mahir Çiçek

Çok, çok eskilerde bu bastığım yerdeydi evimiz. Solumda, Selçuklulardan kalma damlı, güdük minareli, tarihi Mescit. bitişiğinde Erciyes’in buz gibi suyunun pöğreğinden güldür güldür akıp yalağına döküldüğü, büyük baş hayvanların kana kana içtiği sokak çeşmesi. Önümden on adım ileri de mahalle arasında kalmış mevsimine göre, lahana, pırasa, havuç, turp. marul, domates, biber ve salatalığın yetiştirildiği büyükçe bir sebze bahçesi.
Bu sebze bahçelerinden hemen, hemen her mahalle aralarında vardı. Mübalağasız her evin ahırı, ahırında da, birer büyük baş, yada küçük baş hayvanı olurdu. Sabahları Camız ve inekler harman yeri denen yerde toplanırlar, çobanın ıslık sesiyle otlanmaları için o zamanlar mera olan, şimdilerde yerleşim alanına dönüşen Gaziosmanpaşa Mahallesi, Karpuzatan mevkine götürülür, akşam yine aynı yerden de ıslık sesiyle evlerindeki ahırlarına dağılmaları sağlanırdı. Hayvanlar toplanma yerine kendileri gider kendileri gelirlerdi. Çoban azık bohçasını her gün ayrı hayvanın boğazına bağlardı. Sahibi sabahları hayvanıyla birlikte toplanma yerine gelir, çobanın azığını ve ücretini elden verirdi.
Okullar kapanıp yaz gelince genelde aileler bağ evlerine göçerlerdi. Aile reisleri şehirde kalır ticaretle uğraşır, hafta sonları ya da her akşam canlı vasıtalarıyla bağ evlerine dönerlerdi. Hali vakti yerinde olanlar Talas, Hisarcık, Germir, Mimarsinan. Orta halliler, Eskişehir Bağları, Hacılar ve Mahrumlara göçerlerdi.
Bazı evlerin önünde, “Yaylı “ at arabaları vardı. Romalı gladyatörlerin savaşlarda kullandıklarının benzeri bu arabalar, uyarlanmış lastik tekerlekli iki kişinin bindiği süslü arabalara dönüştürülmüştü. Bu zenginlerin evlerinin ahırında ayrıca atlar için de Musullar vardı. Bahar geldiğinde ahırların tabanı bellenir, kemreleri gübre olsun diye sebze bahçelerine verilirdi. Baharları mahalle araları mayıs kokardı.
O dönemlerde bırakın mahalleleri şehirde sayılıydı otomobiller. Bazı evlerin önünde Tek ya da çift atın çektiği süslü faytonlar vardı, şimdilerde taksilerin yerini tutan. Sokaklar nal sesiyle inlerdi. Dört lastik tekerlekli at arabaları vardı çokça, nakliye işlerinde kamyon gibi kullanılırlardı.
Sokaklarımız taş kaplıydı, öyle sık sık eşelenmez, köstebek gibi delik deşik edilmezdi. Tek tırnaklı hayvanlar gibi hada çift tırnaklı İnek, Öküz gibi hayvanlarda nallanırdı, tırnakları aşınmasın diye. Kadınlar sokak çerçilerinin ne sattıklarını çığlıklarından, hayvanlarının nal sesi ya da kişneme sesinden bilirlerdi. Çerçiler katır ya da atlara çatılmış büyük küfeler içerisinde pazarlarlardı sattıkları ürünleri, sebzeleri. Hele bir çerçi vardı ki yarım asırdan evvel, çığırışıyla sokakları inletirdi. Katır semerine çatılı küfe içerisinde sakatatları satmak için “ Koyun ayağı var Kelle var” diye bağırır inletirdi sokakları. Bir seferinde Düven önünden, Kağnı pazarına doğru giderken, Adem ağanın konağının önünde, o sakatatçı yönünü konağın üst kat penceresine doğru dönüp iki elinin ayasını ağzına dayayarak, yine aynı ses tonuyla “ koyun ayağı var kelle var” diye avazı çıktığı kadar bağırır. Adem Ağa pencereyi açar, önünden geçip giden sakatatçıya “ ne bağırıyonğ lan, benim evden başga ev bulamadınğmı gandıracah, kosnüg der. Sakatatçı uzun boylu, Adem Ağa yaşlarında birisi idi. Biraz komik bir tavırla,bir eli katırının yularındayken, diğer eliyle küfeyeden çıkardığı kelleyi ağaya sallayarak, ne gızıyon ağa, belkim ağanın da canı çeker diyi bağardımdı ” der. Aynı nakaratı bir daha çağırarak uzaklaşırken.” Get lan işine sümsük herif diyi, sokranarak penceresini kapatır, Adem Ağa”

Devamını Oku
Mahir Çiçek

Kesilmez fidanın yeşeren dalı
Çiçekten getirir arılar balı
İşte böyle kızım dünyanın halı
Geçen yıllar ömürdendir böyle bil

Biçerler haftaya yeşil çimeni

Devamını Oku
Mahir Çiçek

verin benim çocukluğumu
istemem büyüklük sizde kalsın
aklım erdikçe anladım yokluğumu
bırakın çocukluğum bende kalsın
mal mülk şan şöhret ne ki
istemem yok öyle bir gailem

Devamını Oku