Bir ses yükselir caddenin ortasından
Bir kıyamet,bir feryat figan
Üç-beş el silah sesi uğrar duvarlara
Peşine lanet olası siren sesleri
Her zamanki gibi gecikmiş bir müdahele
İki beden uzanmış yol ortasına
Bir şisenin etrafında sarhoş geçiyordu günler
Ne kadar çok sevdiğime inandıramamışken seni
Ben artık yüzleştiğim aynada kendime de inanmıyordum
Ve bu yüzleşmede önce güneş çekip gidiyordu
Peşine yıldızlar,ay,en candan yürekten dostlar
Annem,babam,ablam dönmemek üzere
Merhaba; mutluluk var mıydı acaba? Ohh! çok güzel,bu dolaştığım kaçıncı dükkan hatırlamıyorum ayaklarıma karasular indi adeta, o kadar yoruldum ki anlatamam.Yok hayır kiloyla alacak kadar param yok sadece bir-iki tane verirseniz kafi.Nerede o eski zamanlar? Siz biraz gençsiniz belki bilmezsiniz ama anneniz babanız anlatmıştır kesin.Hatırlıyorum da her adım başında bir mutluluk ağacı,hem o zamanlar böyle tezgahlara da düşmemişti,kendimiz koparırdık ağaçlardan taze taze.Kimseler artık ekmeyince zamanla tezgahlara düştü tabi...Olsun biz tezgahlara ilk düştüğü günlere de razıydık; hangi dükkana girsek bulurduk hem şimdiki gibi öyle bir iki tane de almazdık o zamanlar.En az üç-beş kilo alır eve doğru giderken her gördüğümüze ikram ederdik.Eve gidene kadar bazen hiç kalmazdı ama tadına bakmış gibi keyifli olurduk.İnşallah sizinkilerde beklemekten çürümüş olanlardan değildir.Çünkü geçen sene aldığım dükkanınkiler eve götürene kadar yolda küf bağlamıştı,onları aldığım dükkan da kapanmış zaten.Aslında kendimi bildim bileli hep aynı dükkandan alırdım.Sahibi ölünce devredildi.Eee! haliyle gelen de gideni aratıyor eskisi kadar rağbet görmese de yine de satışları iyiydi,demek artık satış yapamaz hale geldi ki kepenk indirmiş,üstünde de satılık yazıyor.Ne kadar dediniz ama dediğiniz para benim bir yıllık kazancıma eşit.Yok o zaman siz geri alın bir tanesini.Diğer bir taneyi de dört parçaya bölüp bir çeyreğini satarsanız alırım,tabi üstümde o kadar para yok ama siz on taksit yaparsanız yanında kimliğimi de bırakırım.Hem zaten satamazsınız,çürüyüp gidecekler siz de zarara girmemiş olursunuz.Bir çeyreği evinize götürürsünüz,diğer iki çeyreğe de ben müşteri bulurum söz veriyorum ne dersiniz? Çeyrek mutluluk götürmek istiyorum sevdiklerime hem onlarda çok özlemiştir; şimdi bir çeyrek mutluluk verir misiniz?
Bu sabah gitmeliydin yüreğimden,bu sabah yanaşmalıydı kamyonlar yüreğimin önüne ve hatıralarla dolu eşyalar araçlara yüklendiğinde bir elveda sözcüğün yankılanmasa da olurdu içimde.Ama erken gittin; bu sabah gün doğarken,ben senden önce kendimi terk ederken gitmeliydin yüreğimden.Sokaklarımın içindeki o en güzel dairenin boşluğunu farkedenler oldu çevremde ve günlerce çırpındılar bir kuş olup süzülmek,kanatlarının altında biriktirdikleri rüzgarla yol vermek için bıraktığın hasrete.Bense aynı sarhoşlukla,o yakama yapışıp kelimelerime sıkışan özleminle dolaştım tüm sokaklarımı.İçimde maviden bir gökyüzü; herkes kanat çırpıp konmak istedi,konacak bir yer bulamadılar.Gökyüzüyse kaybetti maviliğini,gri bulutlar rehin alırken tüm mavileri onlar inatla kanat çırptılar ve ben özlemini kelimelerimde taşıdıkça onlar bıraktığın hasreti yok etmeye çalıştılar.Taşıdığım bu özlemi saklayabilmek için sembolik bir mezar bulmalıydım gönlümde ve ben kalbimi sana mezar yaptım.O mezara gelirken ellerimde çiçekler,gözlerimde siyahtan bir perde...Özlemini kimselere belli etmeden kaçırdım ama her sohbetimde adın dilimden firar edip karıştı cümlelerime.Ben seni aradım bu mezarda onlarsa inatla konabilecek bir yer...Gri bulutlar senelerce ağlattı mavilikleri ve gönlümde uçuşanların kanatları ıslandı.Sen ıslandın onlar gelip mezarına kondular.Hepsi çok üşümüştü,tir tir titriyordu kanatları,dayanamadım bir tanesini avuçlarımın arasına aldım.Senden sonra avuçlarıma değen ilk kanattı,o avuçlarımda tir tir titrerken kalbimde birşeyleri tekrar kanattı ve ben hayaline kanarken kendim gibi kanattığım gönüllerdeki o kan kokusunu çektim ciğerlerime.
Önce yüreğinde çağlayan kandan ırmaklar durdu sonra kanatlarındaki titreme.Avuçlarımın arasında iki el,sende solan baharımı o mezarın başında başkasına devrettim ve ümitsizce bir başkasının tomurcuk tutan yüreğinde yitip gittim.O kanatlar şefkatle örttü üstümü,adın dilimden her firar ettiğinde kandan ırmaklar tekrar çağladı ama isyan etmeden herkes sıkıca beni bağrına bastı.Onlar beni bağrına bastı tenimde iki kanat; adın dilimden firar etti üstüme kanat çekenlerin baharlarını sattım haraç mezat ve bir gece tıpkı sen gibi sabahı beklemeden adın dilimden firar eder korkusuyla bir elveda bile demeden taşındım hepsinin yüreğinden.Belki bir gün dönerim umuduyla benim yaptığım gibi sokaklarında beni beklediler.Maviliklerini esir aldı gri bulutlar,kalplerinde boydan boya bir kabristan,onlar ağladı ben ıslandım ve ben baharlarımı sana devrettim sense sattın haraç mezat.
Bu sabah gitmeliydin yüreğimden,bu sabah yanaşmalıydı kamyonlar yüreğimin önüne ve hatıralarla dolu eşyalar araçlara yüklendiğinde son kez sarılmalıydım boynuna elveda demeden.Başka yüreklere taşırken seni,baharlar anlamını yitirmeden,başka yürekler adın dilimden firar ettiğinde tir tir titremeden.O beyaz önlüklü doktor bu sabah ne kadar ömrüm kaldığını söylemeden gittin.Ben senden önce kendimi terk ederken gitmeliydin ama dedim ya çok erken gittin yüreğimden...
Bir meleğin ayağı takılıp şehre düşer gökyüzünden; düşerken bulutlara tutunma çabası ve boncuk boncuk terleyişi...Aşk kokusu yayılır o terleyişte,buram buram kokusu girer penceremden içeri ve uyanmışlığım.İlk defa duyduğum o kokunun peşinden gidişim,yaklaştıkça ciğerlerimde bir bayram havası,bir solumuşluk.Sabah olmadan bulmam gerekir o kokunun sahibini.Sağıma soluma dikkatlice bakarım ve karanlıkta yankılanan ayak seslerim karışır bir kuşun kanat sesine.Bir kuş neden kanatlanır gecenin karanlığında,neden kanat çırpar yalnızlığa? Anlarım ki o kanat sesinin geldiği yerden yayılır bu koku ve hızlanır adımlarım o tarafa.Düşerken kanatlarının altına sıkışan rüzgar ben yaklaştıkça arttırır şiddetini,uçmaya başlar gördüğüm herşey.Önce bir ağaç veda eder toprağa,peşine bir evin çatısı,baktı ki korkmuyorum en son başıma savurduğu o taş parçası,hatırlamam sonrasını.Gözümlerimi açışımla başımda biriken kalabalığın ortasından gülümser mavi gökyüzü.Bir anda sıçrar dikilirim ayağa,sendelediğimi görünce kalabalıktan biri elini uzatır dolar belime,'Dur! yavaş kalk,başını çarpmışsın' der.Parmaklarım uzanıp yoklar alnımın kenarını,elimde bir kan lekesi.O meleğin kendisini görmeyeyim diye savurduğu taştan kalan tek ispattır bu.Anlatırım kimseler inanmaz.O melek tekrar gökyüzüne çıkabilmek için kanat çırpar ve buram buram kokusu girer penceremden bazı geceler,bense inatla arar dururum.Bir kuş kanat çırpar kalkar dalından yalnızlığa,anlarım ki sürekli yer değiştirip durmakta ve sabah olmadan bulmam gerekir onu.Oysa o koku penceremden her içeri girdiğinde kalkıp peşine giderim,her gittiğimde sabah olur ve ellerimde kan lekesi...
İnsan her zaman görmek istediğini taşır sahnesine.Bu sahnede kendine figüran rolü bile vermez ve başlar tüm hünerleriyle bu oyunu sergilemeye.Bazen tıka basa dolu seyirciye oynarken bazen de bir tek yalnızlığına oynar ama yalnızlığından aldığı alkış tıka basa dolu salondan aldıgı alkıstan daha buyuktur her zaman.Seyirci ne kadar çok olursa olsun oyunu izler ve gider ama bilmez o sahneyi kurana kadar verilen mücadeleyi.Önce sahil kenarından denizkabukları toplanır sabahları,akşamlarıysa tek tek kıyıya vuran yakamozlar.Yürümekten aşınıp altı delinmiş ayakkabıya aldırmadan dönüş yollarında sokaklardan toplanan süpürge çöpleri ve evin önüne gelindiğinde yıllanmış çam ağacının sakızından,eve girildiğinde eskimiş kazaklar zarar vermeden yavaşça sökülür.Peşine hepsi bir araya getirilip göz nurlarında yoğurulduktan sonra bunlardan ufak gemiler elde edilir,kapı kapı dolaşılır altı yürümekten aşınıp delinmiş ayakkabıya aldırmadan ve biriktirilen paralar tek bir gösteri pahasına organizatörlere verilir.Hepsinin tek bir nedeni vardır; mutlaka insanın yüreğinde kendisinden daha değerli sevdiği biri gizlidir ve her zaman onu taşımak ister sahnesine.Bu sahnede bir figüran rolü bile vermez kendisine sadece yaşadıklarına,sevip sevmediğine değip değmediğini anlamak için sonra da başlar tüm hünerleriyle oyununu sergilemeye.Tıkabasa salon alkışladığında değdiğine kara verip tüm yakamozları geri bırakır sahile.Yok eğer kimse gelmemişse izlemeye,bir tek yalnızlığın alkış sesleri dağılır salonun duvarlarında. ama tıkabasa dolu sahnedekinden daha fazla çıkar yalnızlığın alkış sesi.Çünkü her zaman en büyük alkış oyunu en başından izleyenden değil,sahne kurulmadan önce izleyenden gelir...
Evlat tadında bir yaraydı bu aşk,en ücrasına en derinine sıkışmıştı yüreğimin.Isıtmıyordu tenimi devrim kokan o yeşil ceketim,üstelik kaybolmuştu bir karanlıktan diğerine koşarken yıldızlı berem.Solumdan geçiyordu sana giden yollar ve hep çevirme vardı sol şeritte.Mahirdi deniz; tıpkı gece gibi karanlığı örtmede,yüreğimse özgür; bir yanı deniz kokardı bazen bir yanı şarkışla gibi tedirgin.Bize düşerdi her zaman kılıcın keskin tarafı,bıçağın sivri dili,namlunun soğuk dudağı; kan damlardı kalemimizden mendilimizin üstüne.Pusuya sinmişti aç kurtlar karlı tepelerde ve kan kokuyordu hava tanrının azabı inerken gökten.Vurulduk belki adaletin silahıyla ama o mermiler göğsümüzde hep bir madalya.Uyanırken bir sabah başka bir sabaha,ay güneşe devrederken nöbeti taşınıyordu yüreğim başka devrimlere...Okurken son mektubunu gördüm ki kurumamış mürekkebin hala taptaze,toprağın altına uzansa da bedenin,biliyorum; yakamozları barındıran ruhun hep sen gibi düşünenlerin yüreğinde...
Gönlün yollarında bir sürü ayak izi
Yol kenarındaki banklarımda oturanlar
Ve o banklarda beklemekten sıkılıp
Kalemle,anahtarla veya telden tokalarla
Adımı bir hışımla üstüne kazıyanlar
Birbirinden farklıydı hepsinin yazısı
Bir çocuk büyütmelisin gözleri kan kokmayan; canı yandığında olmalısın etrafında,yıpranmamalı düşleri,yamalanmadan elbisesi gururla dolaşmalı sokaklarda.Tutmalısın ellerinden sıkıca''bu benim babam'' dediğinde arkadaşına gururlanmalısın ve senden aldığı güvenle delice koşmalı kırlarda.Bazen uzanmalı gökyüzünün maviliğine,buluttan yuvaları olamalı,oyuncaklarını umursamadan sana koşmalı var gücüyle,sonra doya doya öpüp boynuna sarılmalı,''hoşgeldin babacığım'' diyebilmeli o çocuk gözleri gülerek.Korkmadan yaşayabilmeli,istediğini almalı hayattan.
Takip etmelisin her anını; bir masal okuyup uyuttuğunda sabaha kadar yalnız bırakmamalısın,gece yarısı uykuda o çocuk düşleri arasında gezerken yanağına bir buse kondurup,uyandırmadan üstüne çekebilmelisin yorganı usulca...Sabah kahvaltısında günaydınla uyandırmalısın; önlüğünün düğmelerini ilikleyip çorabını giymesine yardımcı olmalısın,başını okşayarak''benim oğlum ileride büyük adam olacak'' diyebilmelisin ve sarsmadan o küçük yüreğine öğretmelisin yaşamayı sarsmadan.Hem anne hem baba olmalısın; hissetmemeli hiçbir şeyin eksikliğini,doğduğu gün ölen annesinin suçunu yıkmamalısın üstüne.Görmeli babasının gözlerinden mertçe sevmeyi,acısını gömmeyi bilmeli içine delikanlılık çağında ve koruyabilmeli umudunu son nefesine kadar.
Böyle bir çocuk büyütmelisin; gözleri kan kokmayan,sevdiklerini kaybettiğinde bile yaşatan ve hayatın tüm derslerini senden alan,seni taşıyan...İki eli bir ömür yakanda değil de öldüğünde her gün mezarının başında duada olan..İşte böyle bir evlat yetiştirmelisin gözleri kan kokmayan,yüreği kanayıp kanayıp kabuk bağlamayan ve o zaman kendine gerçekten baba diyebilirsin...
Bir isim geçer aramızdan; orta boylarda gözleri bana benzeyen,seni bana sürükleyen,devamını bende yaşadığın bir isim geçer gözlerime baktığın gözlerinden ve gözlerinden bulaşır ruhuma,esir alır huzurumu,bir savaş patlar içimde; bir yanda gözlerinden ruhuma bulaşan o isim bir yanda ben.Soramam sana beni niçin böyle bir savaşa sürüklediğini,anlamam gerektiğinden 'neden' kelimesi düşmez dudaklarımdan.O isim seni esir alır,esirliğine doyamamışlığınla o isme beni teslim edersin.Yaşadığın acıyı kaldırıp kaldıramayacağımı,ne zaman yeter diyeceğimi beklersin,beni ona benzetmeye çalıştıkça,bendeki sana daha çok acı çektirir,teslim olmamı istersin.Ama bir isim geçer aramızdan; artık yarısı ben kokar yarısı o isim.Ortadan sınır çekilip iki parçaya bölünmüşlüğüm ve o sınır kapısından hergün sayısız geçişlerin,bazı gece o ismin esir aldığı yanımda,bazı gece yenemediğin korkularınla o kapıdan son anda bana gelişlerin.Gelmediğinde sabahların olmayışı,içim içimi yerken bana kalan topraklarda kendime lanetler okuyup ne o isim ne de kendim edişim.Acı çekmeni kabul edemeyişimle kendimi silerken daha fazla direnmeyip, o isme beyaz bayraklar sallayıp tüm ruhumu teslim etmeye karar verişim.
Gözlerime bakarken orta boylarda,gözleri bana benzeyen o isme teslim oluşumu anında anlarsın ve yaşlar boşalır gözlerinden.Senin çektiğin acı artar beni ona teslim edişinle,benimse sana teslim olmak isterken bir yabancıya benzemişliğimle kendime açtığım savaş...Artık bana baktığında o ismi görür içinde kalan tüm mağlubiyetlerin hırsını çıkarabilmek için bir savaşta sen açarsın.Üç savaşın ortasında çapraz ateş altında kalır savunmasız bedenim.Sevdiğim düşman,aramızdan geçen o isim düşman,ben düşman.Kendime sıktığım kurşunlar seninle o isimden yansır bana ve ona benzemişliğimle kazandığın zaferle çekip gidişin.Gidişinle o topraklardaki cesetler arasında oturup hıçkıra hıçkıra ağlamışlığım...Bir kız çıkar gelir boş kovanları toplamaya,benimle onun arasından ismin geçer,gözleri sana benzer,beni ona sürükler,devamını onda yaşamaya karar verdiğim adın geçer gözlerine baktığım gözlerimden ve bulaşırsın onun ruhuna.Esir alırım huzurunu ve onun da bir savaş patlar içinde.Soramaz bana onu niçin böyle bir savaşa sürüklediğimi,anlamak istediğinden neden kelimesi düşmez dudaklarından.O beni ruhunda açtığım savaşlara rağmen çok sever,bana teslim olmak isterken sana teslim edişime ses çıkarmaz.Acımı paylaşmak istemiştir,her savaşa girmeye hazırdır yanımda oysa ben o savaşta önce senin yanına geçer sonra ona ateş ederim.O da sevmişliğiyle benim yanıma geçip kendine ateş eder.Çapraz ateş altında savunmasız kalmışken bedeni,kendine düşman olmuşken en çok onu terk edip gitmeme üzülür.Çünkü aramızdan geçen orta boylarda,gözleri kendisine benzeyen ismi hissetmiştir ama o da benim gibi kendine kurşun sıkmayı göze alacak kadar çok sevmiştir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!