Kerem Yüce Şiirleri - Şair Kerem Yüce

0

TAKİPÇİ

Kerem Yüce

Kaybettim; kumar masasında hileyle kaybetmek gibi değil
Bir dağın karını kaybetmesi,bir çocuğun annesini babasını
Önce yüzüm ardından unuttuğum sesim ve sen
İsmimi,cismimi,gülen resmimi hangi birini saysam ki
İlk seni kaybettim peşine kendimi,bir sihirbaz gibi.
Aklımın kenar köşesine sıkışan o pembe düşlerim

Devamını Oku
Kerem Yüce

Ruhum görünmesin diye giydiğim siyah elbiseler
İçimde ettiğim kavgada kaçıp saklanmışlığım
Bir çift göz ansızın üstüme çevrildiğinde
Korkaklığımın görüleceğinden duyduğum utanç
Birşey düşürüpte arıyormuş gibi
Yerleri yoklamaya başlayan gözlerim

Devamını Oku
Kerem Yüce

Serseri düşünceler elini kolunu sallayarak gezerken dışarıda,siyasi tutuklu düşüncelerim vardı bu mapusta...Neden sustuğunu bilmediğim,göğsü daralıp yüreği kanayan kirli sakallı bir dost dururken yan hücremde,meydanda volta atıyordu yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine felsefesini hepimize aşılayan mavi gözlü,selvi boylu delikanlı.Yeşil ceketini bana hediye eden,ilk kez Şarkışla'nın karlı havasında tanıştığım yoldaş son nefesini veriyor gibi görünse de kim kurutabilmişti koca denizi bir ipin ucunda? Daha dün öğle yemeğini birlikte yediğim İbrahim tahliye edilmişti sözde ve teslim ediliyordu kaypak gardiyan tarafından her saniye kırmızısı çoğalan bir çuval içinde babasına.Oysa ki acıyan canları değildi çünkü zühre yıldızı parıldıyordu alınlarında.Kırık radyomuzda derinlerden gelen o ah gibi inceden bir bağlama sesi.Bu memleketi öz evlatlarından daha da çok sahiplenen bulgar göçmeni bir kadının türkülerinde şekil veriyorduk unutturulan özgürlük kavramına.
Yılmazken rüzgar inatla güneyden esiyordu tahliyenin tenimizi o tatlı tatlı okşayan havası.Bu mapusun iki kapısı vardı; biri Rusya'ya diğeri Paris'e açılan.Çapraz ateş altında ulaşılamıyordu,yetişmiyordu eller düşüncelerin dört mevsim ürün verdiği tarlalara,çıplak koşarken.Azizlerim Madımak'ta yangınların tam ortasında; Çorum'um,Malatya'm,Maraş'ım hançer yerken sırtından aslında kendini sokan bir akrep dolaşıyordu sokaklarımda.Tüm düşüncelerim can vermeye terk ediliyordu iki kapısı açılmış o mapustan ve bir gece salıverme adı altında zorla itiliyorduk sırtımızda mızraklarla.Dört yana savrulduğumuz düşünülürken dört koldan dizginlerini koparan atlar gibi keşiflere yol alıyorduk ve aslında biz özgürlük kokan son nefesimizi verirken,düşünceye vurulan anahtarları uçurumdan aşağı atılmış kilitleri kaldırmaya çalışıyorduk...

Devamını Oku
Kerem Yüce

Yüzünü öpüp okşuyorum karanlığın
Bir inat,bir hırçınlık tutturmuşum gönlüme
Ne sonu var,ne de ele avuca sığacak tarafı
Kırgınlığımı da katarsan içine,biri bin para
İster mapusluk de,ister yalnızlık ama
Yüzünü öpüp okşuyorum karanlığın...

Devamını Oku
Kerem Yüce

İnanmıyor musun? Gelmiş işte,bak penceresinden el sallıyor demek ki kontörü yok haber veremedi o yüzden cama gelmemi beklemiş; canım benim ne kadar zayıflamış buradan belli oluyor.Halbuki çok iyi bakıyorum kendime,beni merak etme diyordu hep.Benimde en çok yakıştırdığım pembe tişörtünü giyinmiş üstüne.
Ya niye yalan söyleyeyim inanmıyorsan gel bak işte! Bak gördün mü nasıl gülüp el sallıyor,demekki benim onu özlediğim kadar o da beni özlemiş,kurban olduğum nasıl da gözlerine hasretlik yaşları değmiş.Biraz önce seslendi; söz verdi bir daha gitmeyecekmiş ve benim yerim senin yanın diyerek yalnızlığıma son verdi.Nasıl sevindim anlatamam,ne zaman penceresine baksam hisseder gibi bekliyor camın kenarında.Yok yok senin gözllerin bozulmuş,nasıl göremezsin benim sevdiğim oradaki.Hani hep anlattığım bazen''yeter Resul bu kadar büyük sevdayı nasıl taşıyorsun? '' dediğin sevdam var ya işte o,ta kendisi karşındaki hadi sende el salla.Ne inanmıyor musun hala? O zaman arayayım da kendisi söylesin geldiğini.Hay Allah aradığınız numara kullanılmamaktadır diyor ama normal uzun süredir buralarda olmadığından demekki iptal olmuş hattı,dur evinin numarasını çevireyim: ''Alo,merhaba,ben Resul,ne gelmedi mi? tamam tamam anladım,iyi günler.Çok şakacıdır benim sevdiğim; odasına saklanmış kimsenin haberi yok,sürpriz yapacak ailesine ya da kızkardeşi işten yeni gelmiş haberi yok.Sen bilerek yapıyorsun biliyorum,sevdiğini istediğinde göremiyorsun ya beni kızdırmak için böyle davranıyorsun.Olsun ben artık hiç kızmam,küsmem,ağlamam. Sevdiğim,iki gözümün nuru gelmiş hem de bir daha hiç gitmeyecekmiş,demekki o da benim onu özlediğim kadar beni özlemiş...

Devamını Oku
Kerem Yüce

Kör,sağır ve dilsiz bir dilenciden farksız
Bir köşe başında sessiz sakin oturmuşluğum
Gözlerim sonsuzluğa kilitlenmiş boş boş bakmakta
Aklımsa çırpınmakta şekil veremediğim hayallerin içinde
İyi akşamlar diyen o sesle yüzmeyi öğrenmişliği beynimin
Gözlerimin sonsuzlukla bir anda vedalaşması

Devamını Oku
Kerem Yüce

Postacı da şaşırır kapıyı gün gelir
Binbir hevesle tutarım zarfı ucundan
Bir postacıya bir mektuba bakarım
Ne gönderen sen ne de alıcı ben
Sen ve ben yoktur bu mektupta
Anlarım ki şaşırmış kapıyı postacı

Devamını Oku
Kerem Yüce

Kaç gündüz kaçırmışım,kaç gecede misafir kalmışım
Bu kadar zor muydu içine düştüğüm kavga
Bir gözü kördü oysaki dünyanın bir kulağı sağır
Ben zamanın içinde kendime geç kalmışım...
Hüsranın gem vurduğu bir bedende sürgünlüğüm
Her günümse aynı üç aşağı beş yukarı

Devamını Oku
Kerem Yüce

Kapatma gözlerinin perdesini yüzüme bakarken
Anlarım ki o zaman biten birşeyler dolanır içinde
Ve bekler yüzüme çarpmak için bir şamar gibi
Savrulup dağılır yolunu kaybetmiş kelimeler dilimde.
Kopar düşer kayalar yamacından yollarıma
Herşeyden habersiz bir yabangülü can verir

Devamını Oku
Kerem Yüce

Masamın kenarından destek alan dirseklerim,elimde kalem,önümde bekleyen defterler,sensiz geçen her günün sonunda içimde kazdığım sayısız mezar...O mezarların toprağını boşaltırdım,yağmur yağardı ve o yağmur defterime düşerken hem harfleri birbirine düşürüp kavga ettirir hem de içimdeki toprağı çamura çevirirdi.Bense o çamura bulanmışlığıma rağmen kelimeleri kurtarıp sensiz geçen her günün hesabını yapmaya çalışırdım.Sonuçsa hep aynı; sen önceki günlerde olduğu gibi alacaklı bense çamura bulanmışlığımla borçlu...Yüreğimde ateşi hala sönmemiş bir ümitle hesap hatası arardım,tam bulduğuma inandığım anda bir zil sesi dağıtırdı dikkatimi,kalkar kapıya yönelirdim.Ne sorardım 'kim o' diye ne de kapının dürbününden bakardım.Çünkü o zil her hata bulduğuma inandığım anda senin parmakların değmiş gibi iki kere kesik kesik çalardı.Kapıyı açardım kimse yok,kapatır geri dönerdim masama.Masam çamur içinde,kelimlerimdeki harfler kavgada benimse çamura bulanmışlığım.Vazgeçerdim hata aramaktan önce defterimi sonra ışığı kapatıp uzanırdım yatağıma.Her yer karanlık,aklımda bir zil sesi,unutmak istediğim hesaplar ve karanlığın ortasında beliren simden parıltılar.Bilirdim o parıltılardan biri sendin ama seni diğerlerinden ayırd edemezdim.Yeni bir arayış başlardı karanlığın ortasında; kulaklarımda bir uğultu,içimde sayısız mezar ve o simden parıltılar,içimdeki sayısız mezarlarda uyuyanlardı aslında.Karanlıkta karşılarlardı beni,usulca dağılırlardı gözbebeklerimde.Doya doya bakardım ama ayırd edemezdim seni,yüreğimse o karanlıkta yol gösterip yardım etmezdi seni bulmama.
Seninle hesabımı kapatamazdım,ben kapatamazdım her yanım çamur içinde,kelimelerimse firarlarla karışık bir kavgada ve seni taşıyan o simden parıltılar...Ne zaman alacaklı olacağıma inansam kapımda iki kere kesik kesik çalan o zil sesi peşine bir karanlık ve o karanlıktaki mezarlığın üstünde gezinen göz izleri...

Devamını Oku