Sabah,
Gökyüzünün arka cebinde buldum seni –
Yarısı çürümüş bir elma gibi
Kırmızı ve sessiz...
Otobüs durağında beklerken
Kökler bir labirent, toprağın kara atlasında,
Yılların yığıntısı gövdemde bir ur.
Rüzgar bir unutuş şarkısı fısıldar durmadan,
Yapraklarım düşer, bir sessiz kıyamet olur.
İnsanlar geçer, yüzleri birer kırık ayna,
Kaldırım taşlarından sızan sabah sisi,
bir dilenciyi Buda sanıp selamladım.
Bağdaş kurmuş,
önünde boş bir kâse -
içi hava dolu.
05:15 vapuru kalkarken,
mihrap niyetine dönmüş bir istasyon:
Ayakta uyuyanların secdesi,
ter kokusuyla karışmış
bir sabah ezanı.
Shenzhen'de uyanıyor göz kapaklarım
Her kirpik bir montaj hattı
Pazarlama departmanı diyor ki:
"Bu gözyaşları
Çocuk işçi katkılıdır"
Hû diyelim, aşkın demine, nefes söyleyenlerin devranına!
Meryem kalktı Hakk'ın divanına, Zülfikâr'ı kuşandı beline.
"Erkek cümlesi benim nârımdan," dedi, "kadın cümlesi benim zârımdan!"
Hakikatin kılıcı kuşanıldı, dişil ve eril sır bir oldu o anda.
Kırklar'ın badesi onda durdu, Sekine'nin sırrı onda göründü.
Sabahın ilk güneşi
tıpkı bir simit gibi
ıslak kaldırımlara düşerken
bir adam
kendi gölgesini
tezgâha sermiş
Adın Nesimiyse, bu diyarlarda,
Ya derin yüzülür, ya yakılırsın.
Hakikat sırrına ermeyen kişi,
Ne kendini bilir, ne de menzili.
Nesimiysen, kanar kanar yanarsın,
Ey can! Dinle bu sırrı, derinden gelen sesi,
On İki İmam'ın nurunda saklı, kadının nefesi.
Ali'yle Fatma, çift Cebrail inen nurdandı,
Biri Zülfikâr'ı çaktı, diğeri eşiği nurlandı.
"Meydan," dedi Aslan, "Fatma'nın teriyle yoğruldu,"
Ölüm kol geziyor,
Yaradılanların arasında.
Ölüyor her şey,
Değmeden bir serçenin gagasına.
Yağmurlar demliyor bir ağaç,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!