Kirpiklerinde akşamın ilk rengi,
Bir söz düşse, dağılır mı o ahenk?
Sessizliğin atlasında bir ışıltı,
Zamanın unuttuğu, asil bir silüet.
Ellerin, unutulmuş bir şarkının notası,
Bir dere akardı gizlice içimde,
kaynağı belirsiz, sesi derinden.
Taşlara çarparak çoğalır,
kıyılarını yosunlu bir hüzünle okşardı.
Bazen coşkun bir sel olurdu ruhumda,
Bir gece Miraç'tan dönerken Muhammed,
Cebrail uzattı bu nurdan tacı:
"Al ya Resul! Bu Haydar'ın nasibi"
O kızıl tâç oldu Ali serpuşu.
Kırk pare yamadan dikildi cübbe,
Türlü donlarda göründü nice,
Gahı şah oldu, gahı da bende.
Aşkın sırrına erdi bu yürek,
Her bir zerrende, Hakk'ı görende.
Gâhı bir derviş, gâhı bir sultan,
Kefelerinden biri göğe asılı,
biri çamur.
Birinde bir lokma ekmek,
birinde yıldızların matematiği.
Terazinin dili olsa da söylese:
Dört kitapta hak görürüz,
Her beşerde Rab görürüz.
Kâinatı tek görürüz,
Budur bizim irfanımız.
Biz varlığın cevheriyiz,
Bir duman tüter önce, tren yola düzülür
Gurbete giden yolcu, gözü yaşlı süzülür
Her istasyon bir hatıra, bir ayrılık türküsü
Bu uzun yolculuk canım, kısa ömrün öyküsü
Çocukluk geçti gitti, yeşil tarlalar gibi
Her sabah
alışveriş çığlıklarıyla uyanıyoruz
Kredi kartlarımız
dijital kırbaçlar altında inliyor
Ekranlarda kaybolan parmak izlerimiz
fabrikaların yeni hammaddesi oldu
Ulular bir pazar kurdu,
İyi malı herkes aldı,
Kötülerse sana kaldı,
Yâr elinden dönen turnam.
Aman turnam, cânım turnam,
Söyle turnam söyle Hüseyin misin,
Deşt-i Kerbelâ'dan geçmiş gibisin.
Söyle turnam söyle sen Âlim misin,
Amansız bir cenkten çıkmış gibisin.
Söyle turnam söyle sen Hamza mısın,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!