Kaldırım taşlarını kaldırdılar bir bir,
Altında kırık dişli çocuklar gördüler.
Güneş görmemiş, ekmeği un kokmuş,
Her biri bir fabrika dumanında soluk.
Sokak lambası titredi ansızın,
Batı’nın “demokrasi” kılıcı, petrolden keskin,
İsrail’in strateji haritası, kanla çizilmiş sınır!
Cihatçı kuklaları oynatır perde gerisinde,
Bir yanda gaz faturaları, bir yanda vahşet cenderesi…
Kara altın için kurdular bu kirli kumpası:
Fabrikanın kayıp çocukları
duvarların içinde yaşıyor şimdi:
Tuğlalar arasında sıkışmış
küçük parmak izleri,
her vardiyada biraz daha soluyor.
Ofisinin 37. katından
tanrıyla pazarlık ediyordu:
"ver bana bir gece daha
bütün bankaların şifrelerini
sana bir cami yaptırayım
altın kubbeli"
Sabahın ilk ışığı
gecekondu mahallesine düşerken,
gökdelen camlarından yansıyıp
bir çocuğun boş karnında
yanlışlıkla güneş sanıldı...
Sabahın ilk ışığıyla kanat çırptı,
Tozlu pencereden süzülen altın.
Bir çiçek gördü, "ebedi" sandı,
Öğleye kalmadı yolunu yitirdiğin.
Bir çocuk koştu peşinden,
Pazartesi sabahı
şirketin camlı odasında
bir adam
hayatını
çöp poşetlerine dolduruyor
masasının altından çıkan
Durağan bir perşembe sabahı,
Şehrin ortasında
Bir meşe ağacı büyüdü
Gövdesinde
Durmuş bir saatin çarkları
Yaprak olup dökülüyordu.
Kentin elektrik direklerine asılı
kırık büyüler:
Her ampul patladığında
içinden bir cin değil,
bir işsiz genç çıkıyor.
Her sabah,
Metro raylarının dilinden dökülen
"Demir tohumları" ekiyoruz cebimize.
Büyüyorlar ceplerimizde:
Çivi yapraklı, somun çiçekli bir orman.
Ütopya, enkazdan filizlenirken,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!