Bizim köyde elektrik yoktu,
Işık saçan analar vardı.
Bir gece yarısı, harman yerinde,
Göğe kürek çeken çocuklar gördüm
Samanla beslenen uçan dairelerdi onlar!
Apartmanlar büyüdükçe,
Güneş borçlandı bize.
Şimdi her sabah,
Balkonlarda biriken ışık taksitlerini
Yalnız kediler ödüyor.
Bastıkça bastıkça toprağına derviş,
Günahları uğuldar, uğuldar bu kentin.
Buğusunda camların ve kızgın köpekler,
Her köşe başında bir ölü bekler.
Viran sokaklarda yankılanır bir figan,
Ey can! Dinle bu kadim nefesi, toprağın sırrını,
Sekine Bacı'nın ektiği, Hakk'ın koynundaki tohumu.
Tohumdur sır, kadim toprakta gizli durur,
Sekine Bacı ekti Hakk'ın engin koynuna,
Bir avuç kızıl buğday, küllerden doğan hasret bir arada,
Ateşinle harınla yansa, tutuşsa,
"Of" deyip deryaya dalmaz bu gönül.
Mecnun misali çöllere düşse,
Bir damla suya bile meyletmez gönül.
Aşk saçında pişse, kavrulsa,
Yıllar sonra bir şehir meydanında,
Tesadüf eseri çıktı karşıma.
O gençlik ateşi, o sevda yeli,
Zaman şaşkın bir figanla durdu adeta
Göz göze geldik, bir sessiz lisan,
Ezelden ebede bir nur akar,
Ol Ali'dir, gönüllere şevk saçar.
Muhammed Mustafa, ol şah-ı enbiya,
Birlikte açtılar hakikat kapısın.
On İki İmam nuru gönlümüzde yanar,
Dergâhın eşiğinde durdum;
bir yanda cüzdanımda kırık ayetler,
bir yanda dilimde yarım kalmış bir zikir.
Şeyh gülümsedi:
"Evladım, en ağır yük
hesabı tutulmayandır" dedi.
Bir nokta belirdi ezel evvelde,
Kün dedi Hâlık, âlem var oldu.
Harfler sırr oldu her bir kelâmda,
Manâ deryası gönülde doldu.
Yüzüm Hak yüzüdür, özüm Rahman'dır,
Yerin kalbi durdu o gün,
Kömürleştiler gözbebeklerimiz.
Madencinin alnındaki ter,
Bir bakanın ayakkabısında leke oldu.
Yusuf'un tekmesi düştü yüreğimize,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!