Pir Fazlullah himmet eyledi, İsfahan’dan doğdu bir dem,
Levha-yı İmam sırr-ı Ali, harf oldu cana merhem.
"İnsan yüzü Kuran-ı Natık, Şah görünür anda" dedin,
Zalim Yezit kılıç çekerken, sen Hakk'a ikrar verdin.
Bir güneş doğdu yarından,
Kırık aynada bin parçadan...
Sular yandı kana döndü,
Aşkın kılıcı dilimden aktı.
Ben ki ateşin soluk aldığıyım,
Adın Nesimiyse, bu diyarlarda,
Ya derin yüzülür, ya yakılırsın.
Hakikat sırrına ermeyen kişi,
Ne kendini bilir, ne de menzili.
Nesimiysen, kanar kanar yanarsın,
Ey can! Dinle bu sırrı, derinden gelen sesi,
On İki İmam'ın nurunda saklı, kadının nefesi.
Ali'yle Fatma, çift Cebrail inen nurdandı,
Biri Zülfikâr'ı çaktı, diğeri eşiği nurlandı.
"Meydan," dedi Aslan, "Fatma'nın teriyle yoğruldu,"
Bir çerağ uyandı gönül şehrinde,
Hakikat şem'ine niyaz eyledim.
Yol bir, sürek binbir, erkan özünde,
Dosta divan durdum, niyaz eyledim.
Ali-yi Velî'dir sırrın aynası,
Ölüm kol geziyor,
Yaradılanların arasında.
Ölüyor her şey,
Değmeden bir serçenin gagasına.
Yağmurlar demliyor bir ağaç,
Ali’nin zülfikârı düştü aynaya
Kırılan camlarda bin Enel Hak çınladı!
Gölgesi kopardı gecenin kara çarşafını,
Yüreğimizde bir gül bahçesi:
“Dönmeyiz geri!”
Bismişah, Allah Allah!
Figânım var, arş titrer, On İki İmam aşkına,
Canım pervane döner, ol mübarek Şah aşkına!
Medet ey Şâh-ı Merdân, Âlemlerin Fahr-i Ali!
Sen ki ‘Küntü Kenz’ sırrı, ‘La Fetâ’nın ilk cengi.
Hak Muhammed Ali'dir, nurdan özümüz,
Şeytan bir hayaldir, karartmaz yüzümüz.
Kötülük içimizde, nefsin sözüdür,
Gerçeği göremeyen, yolda yorulur.
Evvel de ahir de bir, sırra erenler,
Bu gördüğün bir gölgedir, hayal içinde hayal,
Sanma ki hakikat budur, aldanır nice ahval.
Zahire bakıp da kanma, bâtındadır hoş visal,
Görünene aldanma cân, sır içerdedir, inan.
"Ben" dedikçe perde artar, uzaklaşır öz benin,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!