Kum işte. Sarı sarı.
Bazen de kahverengi.
Üstünde yürürsün. Ayakların batar.
Terlersin. Susarsın.
Ama güzeldir çöl.
Geniş geniştir.
Niyet: "Bism-i Şah! Bugün, çarşının taze ekmeğine değil, çöp konteynerindeki nimete talibim!"
Süre: Üç gün (Birinci gün plastik, ikinci gün organik, üçüncü gün tehlikeli atık)
İftar: Market artığı, son kullanma tarihi geçmiş bir yoğurt
Sahur: Sokak kedisinin bıraktığı balık kılçığı
Gök yarılıp dolu yağmurlar yağsa,
Zelzeleler olup ummanlar taşsa,
Sular köpürüp de bentler yıkılsa,
Bağrımda yanan ateşi söndüremezsin.
Lokman hekim olup karşıma gelsen,
Derdi derman eyledik, billâh bu sırra erdik,
Aşkın ateşine yandık, bir kâmil menzile yürüdük.
Dikenlerde gül bitirdik, kahrında lütfunu gördük,
Mürşid-i kâmilin elinden, ab-ı hayatı içtik.
Dert bizim bahçemiz idi, her gam bir gül verdi bize,
Dostun cemâli sineme nakış,
Gönül hasretiyle yanar dururum.
Aşkın deryasında bir garip balık,
Sahile hasretle kanar dururum.
Gözlerim yollarda, kulağım seste,
Beton dağlar arasında kayboldum,
Nefsimin metrolarında inip çıktım.
Dedim: "Hak nerede?"
Bir çınar fısıldadı:
"Dur da gör,
Sen taşın içindeki mermer misin?
Bism-i Şah! Ya Hakk!
Kemter Abdal eydür:
"Fakirin feryadıydı Ebu Zer,
Hak-Muhammed-Ali aşkına serimiz!
Kırklar Meydanı'nda yanan çerağ,
Ali'dir arslan-ı Hakk'ın velisi,
İlim şehrine açılan kapı.
Adalet timsali, gönüller isi,
Onun aşkıyla sine tutuştu.
Hasan'dır zehirle sönen gonca gül,
Serap'ın ellerinde dünyayı döndüren sessiz çarklar
Her parmak izi ekmek kokulu bir tarih yazıyor
Bilirim; teri düştüğü yerde filizlenir
Sabahın ilk ışığından daha hakiki sevdalar
O vaktinden önce yaşlanmış kahkahanın içinde
Okumadılar harfleri,
Ama toprağa en güzel duasını yazdılar.
İsimleri silindi defterlerden,
Ama gök kubbeye çizdiler sevdalarını.
Annem,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!