"Çayın Dibi"
Çayın dibinde kalan şeker,
Sıcaklığını yitirmiş sohbetler,
Bir de küflenmiş iki kelam:
“Öderim” demiştin, “Ödeyemem” kalmış.
Bir dane düştü nar bahçesine,
"Ben ateşim" dedi, yandı samûr!
Toprak sustu, zaman durdu,
Kâinat bu söze secde etti...
Büyüdükçe büküldü gövdesi,
Ey cihatçı softa! Sen Müslümanı tekfir edip vururken,
Göklerden İsrail bombaları yağıyordu!
Ne acıdır ki senin her "kâfir" narân,
Siyon'un ekmeğine bal sürüyordu!
Müslüman sorar: "Bu nasıl iman, bu nasıl cihat?
Hor bakan gözlerin kahpesiyiz biz,
Çadır kurduk diye taşlar üstüne.
Kovulsa da tenimiz, gönül şehrimiz
Kuruludur Hakk'ın başlar üstüne.
Ne kılıcın ucu ne sermayemiz,
Kantarma'nın eteğinde, bir taş yükselir yüce,
Çoban Dede'nin sırrı, fısıldanır her gece.
Harunuşağı toprağı, ahde vefasızlığa şahit,
Bir çobanın sözü, nefsine nasıl esir oldu, ibretlik bir kayıt.
Yazdı bir zamanlar, yer gök yanarken kor,
Kum işte. Sarı sarı.
Bazen de kahverengi.
Üstünde yürürsün. Ayakların batar.
Terlersin. Susarsın.
Ama güzeldir çöl.
Geniş geniştir.
Niyet: "Bism-i Şah! Bugün, çarşının taze ekmeğine değil, çöp konteynerindeki nimete talibim!"
Süre: Üç gün (Birinci gün plastik, ikinci gün organik, üçüncü gün tehlikeli atık)
İftar: Market artığı, son kullanma tarihi geçmiş bir yoğurt
Sahur: Sokak kedisinin bıraktığı balık kılçığı
Gök yarılıp dolu yağmurlar yağsa,
Zelzeleler olup ummanlar taşsa,
Sular köpürüp de bentler yıkılsa,
Bağrımda yanan ateşi söndüremezsin.
Lokman hekim olup karşıma gelsen,
Derdi derman eyledik, billâh bu sırra erdik,
Aşkın ateşine yandık, bir kâmil menzile yürüdük.
Dikenlerde gül bitirdik, kahrında lütfunu gördük,
Mürşid-i kâmilin elinden, ab-ı hayatı içtik.
Dert bizim bahçemiz idi, her gam bir gül verdi bize,
Adem’le indik de toprağa vardık,
Çamurda yoğrulduk, candan duyulduk.
Hak kudret elinden suret bulunduk,
Her devirde aynı, aslımız birdir.
Nuh olup tufanda gemiye bindik,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!