Ben yazmayı sana alıştım.
Sana yazmadan geçen bir günüm eksik kalıyor.
Bazen elimle yazmadığım satırlar,
gözümden düşen yaşla dökülüyor defterime.
Çünkü bir “ilk”in kıymeti sadece yaşamakla değil,
onu hissetmekle ölçülür.
Bugün biraz konuştuk,
Sesinde kırılmış bir huzur vardı.
Söylemedin ama hissettim,
Kalbin ağırdı, gözlerin doluydu.
O an zaman durdu içimde,
Ben seni sen bilmeden,
hatta ihtimal dahi vermezken sevdim.
Ve aslında sevdiğimi biliyorum.
Ama sevilmeyi henüz bilemedim,
çünkü seviyorsan da
bunu hiç açık etmedin.
Bir kelimen yetiyor bazen,
Bir “nasılsın” bile susturur kalabalığı.
Senin sesin, gecenin ortasında bir dua gibi,
Kalbimde sükûnet buluyor her yankısı.
Bir bakışın var, anlatmaz ama onarır,
Bir rüya gibiydin; sabah ezanına varmadan söndün,
Yağmur camı dövdü, kalbim içe aktı.
İsmini demedim; duam yarım kaldı,
O yarımdan sızan sükût beni yaktı.
Adını anmadım; mihrap gölgesine bıraktım yükümü,
Mecnûn olup her sevdâya düştüm, dîvâne oldum,
Bilmem ki niçün cânıma bunca mihnet doldu?
Cismin hevâsı bir serâb, gönül gamdan harâb,
Vâdî-i hicrânda aşk, âh ile bir cânân buldu.
Bugünler zor, sabırla sınanan günler,
Gözlerimde özlemin, dilimde isimler.
Ama inan, bir gün yan yana geldiğimizde,
“Hatırlıyor musun?” diye başlayacak cümleler.
Her şiirimde gizli bir yol var sana,
Süleymaniye’nin göğsünde bir dua tuttum,
Minareler göğe değil, içime yükseldi.
Boğazdan esen rüzgâr, senin adını getirdi,
Her dalga bir selam, her martı bir umut gibi.
“Allah’a ısmarladık,” dedin,
Kalbimin her atışı gençliğimin ateşiyle karışıyor,
Nurullah Genç’in dizelerindeki o derinlik gibi bir his kaplıyor içimi.
Sana Dolunay diyorum — belki de Nur’un ta kendisisin;
bir gülüşünle çocukça bir heyecan,
bakışlarında ise sonsuz bir huzur saklı.
Gönlümde nur var, adı Hakk’ın sesi,
Her nefesim zikre döner, her anı tecelli.
Ben yokum derken ben, yokluğumda parlar varlık,
Fena perdesi aralanır, baki kalan yalnız O’nun nurudur.
Kalbim meydan oldu, aşkınla titrer sessiz,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!