bugün o otobüse yine bindim.
rüzgâr, geceden kalmış gibiydi;
şehrin sokak lambaları hâlâ uykusuzdu.
ters koltukta oturdum bilerek —
çünkü bazı yollar,
geri gitmek için vardır.
Rüzgârın dizinde sustu sabah,
Bir ses düştü ardımdan — yorgun, mahzun.
Döndüm; gözlerinde bir hastalığın hüznü vardı,
Sanki dua eder gibi bakıyordun,
Benim hâlimi değil, kalbimi yokladın.
Unutmak mı? Asla, Leylâ…
Adın, kalbimin susmayan çığlığına kazındı.
Ayrılık dediğin yolları ayırır belki,
Ama ben seni ömrümün kanayan yarasında saklıyorum.
Ben seni gelip geçici bir heves için değil,
Sokaklar taş, yürekler taş,
Bir çocuğun bakışı delik deşik.
Gözyaşıyla yıkanıyor Mescid-i Aksa,
Ve biz hâlâ susmakla meşgulüz…
Her harabe bir dua tutar içinde,
Ben seni unutmaya değil,
Sende eksilmeye çalışıyorum.
Her gece, isminden bir harfi Daha az anarak uyuyorum.
Ama harflerin kendisi hâlâ sen.
Ben seni, Bir hücrenin içine mühürlenmiş ışık gibi sevdim.
şehrin rüzgârı yüzüne değiyor,
yağmurun son damlaları asfalta düşerken
ben seni arıyorum kalabalığın arasında —
bazen buluyorum,
bazen bulmakla kaybetmek arasındaki o ince çizgide duruyorum.
Ay'ı dolunay yapan masum hülyalarmış,
Kara Çocuk, gülen küçükleri kıskanmış.
Her gülüşte biraz eksilmiş aynalarda,
Görmüş alnını, şakaklarını kırışmış...
Kalbi artık sevmek için çok yıpranmış,
Yine karanlık bir gecenin ufkundayız,
taşların dili var,
gölgeler kendi üzerine kapanıyor.
Bir lamba çatlıyor —
ışık, yere dökülmüş su gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!