hergün çocuklarla konuşurdum
uzaklaşmak için boş çerçevesinden
ölüm suretli yorumsuzluğumuzun
şimdi ortalık süt liman
seni mi beklemiyorum diyorum
akdeniz zil zurna şakaklarımda
erguvan ağacı güler yüzlü
duraklarda ağlıyorum
bakışların mayıs yağmuruna bırakınca uçurumlarımı
gidişin başkalaşınca tüm anlam arayışlarıma
göksel efendilikler çağından bu yana
hiç değişmedim
hep benzedim
ama bambaşkaydım
en son
işçiliğini sevdim sokağın
gözlerim kamaştı göremiyorum rastlantılarımı
nüksetmiyor hiçbir alışkanlığım
varsa yoksa sakince vurdum duymazlığın
adağıyım anlaşılmazlığımın
kırsal bir akşama doğruyum
kendimi kendime kurban ediyorum
ortalık aydınlanınca dalgınlığının sonunda
kavuşmak uyumlu bir tesadüfe yakalanacağız
gülüm
ve ıslığımın öptüğü penceren manolya kadar narin
birlikte bir kış geçirmeliyiz
hiçbir ısınmak çar çur edilmemeli
acımasız
sevimsiz bir doğanın aynı korkunç uykusu
dünyaya geldiğini unutmaktır insan
insan:
ilk günahın unutulmuşluğu üzerine açmak bir kitabı
saat öğlen sonu üç sıraları
sen artık hayal bile değilsin
bastığım çamur değil
çiğnediğin gözyaşlarımız Çiğdem
esmer bir elin ak pak özlemleri
ilkbahar ağacı unuttuğu an
anımsar mısın gözalıcı sadeliğini hayatın
bakımsız ormanlar misali karışığım seninle
yalnızlaşmış gelinciksin kendinde unuttuğun
kaçma tutkusu yağmurun sevmediği biziz o
denenmemiş yolların uzatmalı sevgilisi ceplerimizde




-
Öztürk Acun
Tüm YorumlarBravo öğretmenim. Başarılar diliyorum. Bir perde açılır biri kapanır.