Gecelerden geçen adamlar vardı
Bir de kırık dökük şiirler/i
Ve yol kenarında, iğdiş edilmiş (düşleri de) dizili kadınlar.
Uzakta hin bir çift göz
kirli bir apış arası, yapış yapış…
Aşk gibi yakan güzellikleri değil
maviye kondurdukları kırmızı bir ruj
Bu yüzden şiirler dökülür dudaklarından
Düşleri ıslak, kaygan bir sevdaya tut(k)ulu…
Kız seviyor yakışıklı mı yakışıklı oğlanı
Oğlan seviyor güzeller güzeli düşlerinin prensesini
Göz göze değiyor… El ele...
Her yer güzel, her şey gibi
Ağaçlar, kuşlar, çiçekler
Gözlerin ne kadar güzel
Burda ne yapıyoruz?
Bulunma ve var olma amacımız ne?
Düzenin bir parçası mıyız yoksa düzenin kendisi mi?
Kime uşaklık ederiz, kimi piyon belleriz?
Bir köleydi Azed, Namib çölünde
oysa ve kimse yüklemedi
taş ağırlığından fazlasını...
Annapurna dağına çıkmak
kimin harcıydı kim bilir
Körebe oynuyoruz toplumca!
Kapamışız gözleri say demişler
Doksan yedi...
Doksan sekiz...
Doksan dokuz…
Düşe kalka yol alırken
biraz çamur sıçrayacak elbette
Yağmurda yağacak
Ölü; ölümde kokacak her yer
Kavga da gürültü de
Kendini anlatamamak zor zanaat
Anlaşılamamak ise başka bir mecra...
Adam anlatamıyor kendini açım derken
Başkan ise anlamıyor seçilirken adamın oyuyla!
Bir koli bandıyla insan dünyaları yaratabilir kendine
Mesela bir ev, bir korunak.
İçine ne kadar düş varsa doldurulabilir
Rengarenk misketler mesela
Kırmızı bir bisiklet
Analardır adam eder adamı
Şimdilerde dili geçmiş zamanlı ağrılar…
Ne deniz kenarı mangal
ne ocak başı bazlama
ayrıştırmaz bir anayı bir diğer anadan
Ben bir öykü yazmak istediğimde boş vermeden yürürüm. Yürüdükçe öyküleşir hayat, bazen durduğumda da öykü bulur beni...