Ardım sıra bir bırakabilsem
Bir, bırak, lütfen
Bir kez, bir kere
Örneğin şöyle püfür püfür bir rüzgara kendimi
Ne bileyim bir ağaç gölgesi
Belki bir göl kenarı
Bir mezarlıkta belediye bankı çok şey anlatabilir insana.
Nasıl salı, güneşten alırsa tüm renklerini ve dudağının kenarında kalırsa kırmızı rujdan bir parça kırıntı
Bir bankta gelip geçeni selamlar gecenin en derin tenhasında.
Anısı yaşamla ölüm arasındaki çizgide salınır bankın.
Ruhumu (h)afakanlar basıyor!
Anketlerden mustaribim
Kaynana muhabbetlerden
Çingen oynaklığından
Arsız duvarlardan
Hadsizlerden.
Ve inandığım tek doğruda; özne kendi içinde saklı iken bakış açımız ve teklendirme inançlığımız nasıl doğruyu bulabilir?
Komşu tavuğuna kışt demekle geçerken ömrümüz tek doğruyu arama konusunda ki beceriksizliğimiz yarının yanılgılarla doluşmasına ve türevleri halinde çoğalmasına etken.
Cevaplar ikiye bölünmüş yerinde karardır gerekliydi diyen ben bencil yaklaşımcıyla, deseninize daha fazla çalışmak zorunda kalacağız diyen Don Kişot’un acı tebessümcüsü…
Uzak gemilere çaktırmadan el sallıyorum
Ağrıma takılıyor paslı gülüşleri
Uzanıyorum derinlere
Ne varsa elime kesik.
Yağmur yağmış bir şehre
Günler geçiyor…
Güvercinlerin de keyfi yok
Beyaz gömlekli yiteli sahte kasketlerle sığınmacı mülteciler oynuyor başrolleri…
Umudun derdest edildiği yapay gülüşlere katıyor yüzünü kişi(lik)sizlik!..
Bi gün kar yağar
Gençliğim beyaza bürünür
Saçım, sakalım...
Bi gün kar yağar
Unuturum kendimi
Uzun ömür yaşadıkları iddia edilen
güngörmüş karganın yalana mı ihtiyacı vardı?
Hem kimdi ki insan?
Kanatsız ve korkak, habire kuşlara öykünen...
Ne güzel gülüyordu kadın
Ne içten
Ne güzel gülüyordu kadın
Ne sıcak
Ne güzel gülüyordu kadın, yüzüme...
Yüzümde(n) keşke ölmese diyordu kahkahaları(m)
Sustu!
İçindeki sövgü yeterince konuşmuştu
Parayla satın alınan demokrasilerden geçti önce.
Har vurup harman savrulan hayatlardan
Haytalıklardan, yalandan, dolandan.
Ben bir öykü yazmak istediğimde boş vermeden yürürüm. Yürüdükçe öyküleşir hayat, bazen durduğumda da öykü bulur beni...