Dağda çoban olmayı düşlüyoruz iki koyun iki keçi
Çobansa kentte olmayı düşlüyor sıcak büro hayali
Hayalleri yakıyoruz
Hayalleri…
Ortalık toz duman
Bu şehrin sokakları adam eder adamı
Serseri değilsindir
Yürürken en kalabalık caddesinde bu şehrin, tanıdık bir yüze hasret
Gidecek hiçbir yeri olmayan biri gibisindir
Bütün kapıların kapalı olmasına şaşırmazsın
İnsan hayıflanır da şaşırmazmış.
Konuş dedi makam adamı
“üç kelime hakkın var!”
Konuş dedi, üç kelime...
Dil suskun
Derdinden mustarip
Günlerin yaslı boğuntusunda alınıyor kararlar
Karardan kararın kendisi bile mustarip
Zaman açıyor tekrar yarayı, kanatıyor
Fener alayları geçiyor sıra sıra
Aydınlatıyor geceyi
Elimde kırık bir eğe kemiği
Şimdi kim örter geceyi üstüme
Hani öldüremezdim
Hani ölmezdin sen?
Zordur kötü olmak onca iyi halinde,
Karşı kaldırımda bir fotoğraf görüyorum
İki büklüm insan iskeletleri!
Bir an tüm acımsı duygular
örseleniyor masanın etrafında
Yüzüm çizgi çizgi...
Yaz diyor gazeteci!
Var olanları, varoluşçuları
Şarlatanları, hokkabazları
Habersiz habercileri
Susan kalemleri!
Bir ortası olmalı yaşamın
Ya çoğuz ya yoğuz
Sahi bu kargaşada
Kim çaldı baharları mı?
Hayat işte!
Bir avuç gökyüzü ona dökülen yaprak
Yoksa ağlıyor musun?
Benden sen çıkmış
hiç olmuşum
Dağılmış bir duman
Koca bir çınarı sallamış dibinden
Toz olmuş, viran
Kırılmış kelimeler
Saklamış ağrısında bir gözyaşı
Ben bir öykü yazmak istediğimde boş vermeden yürürüm. Yürüdükçe öyküleşir hayat, bazen durduğumda da öykü bulur beni...