Gün isterik bir kadın gibi
Bırakırken kendini kentin kıllı kollarına
Astfalt kokulu kentten ağır bir parfüm yükselir
Kent buram buram amonyak kokar
Sokaklar belsoğukluğuna yakalanmışcasına
Özgür'e,
Bir ozanın ülkesi sevdiği kadın ise
Gerçek bir sürgündeyim ben,
Sel olmuş akar
İçimdeki yağmur, akar gider, süzülür
gider anılardan.
Dalgalanır içimdeki okyanus
dalgalanır, ah o denli derin
Bütün gün duyduğum gürültüsü
İnleyen suların,
Martının arkasında
Kalıyorum keder içinde yapyalnız.
Duyuyorum yellerin çığlığını
Tekdüzeliğinde suların.
Bir oğul, bir oğul, bir oğul
Senin ve benim olacak bir oğul için yalvardım,
bu alazlı kucaklaşma günlerinde,
yayılırken bu muhteşem ışık alnıma
ve işlerken senin tatlı sözlerin yüreğime.
Topraktan ve okyanuslardan, kentlerden,
gemilerden ve kitaplardan tanıyorsunuz öyküyü
orda geri çeviren ülkeden
evini arayan bir taş gibi
doldurdu zamanın derinliği
mavi bir taç-yaprağıyla.
Yürüyordu kalabalığın arasında
Sebastó bulvarında
düşünerek bir şeyler.
Kırmızı ışık durdurdu O’nu.
Baktı yukarı:
üzerinde
XXXI
fakat sabahın seherinde şehir tümüyle başka olur
sabotajcının bitimsiz sevinci çınlar şölenin kulağında
parklar ve caddeler ve evler sarhoşlukla geçip gider
XXXII
ey caz müzikli ve çapulcu elli ve göğüs göğse aşklı
ve eter maskesi mırıltılı arzunun kasıncı
sen sakatların rakibi ölüm dansının küçük cümbüşü
Yıldızlardan kartal, sabah sisinden şarapdağı.
Kaybedilmiş kale, kör pala.
Yıldızla süslenmiş kemer, kutsal ekmek.
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla