Deldim geçtim o kabuğu
sanki binlerce kez vuruldu bana o Antartik darbe:
atın ensesini duyumsadım uyumak için
altında soğuk taşın Güney'in gecesinde,
duyumsadım titreyişini o daracık hendekte,
en altında süzgeç deliğinin o yapraksız dağda,
Eğer gerçekse beyaz
ışık su lambadan, gerçektir
yazan el, gerçek mi
yazdığıma bakan gözler?
Bir sözcükten ötekine
'Kırılmış bir dal gibi gelir içerdeki adama'
Kitap okuyordu ağacın altında.
Bir ipek böceği kozasını dokuyordu
Kırık bir dalın üstünde.
Kahvaltı
Koydu kahveyi
Fincana
Koydu sütü
Kahve fincanına
Her zaman işittiğim bir makinalı tüfek,
tam da yukarda merdiven sahanlığında mevzili,
Kendi ölçümlerinden ve bulgularından
korkmuş bir saat gibi
başlıyor titremeye ansızın.
Korkuyor muyum? Hayır. Dinliyorum sadece.
Toprağımıza
diktiğimiz zamandı
mezarhaçlarını,
sakat, profesyonel mezarhaçlarını.
Dolar saldırgan dişleriyle geldi
yutmak için toprağı
bu düş haziran gecesinde
ev kiraz ağaçlarının köpüğüyle göçmüş
körfezin aynasından daha narin bir çanın altında
kuşların çağıldayan dalgalarına
Neler söylemek istemezdim ki sizlere bugün,
ey Brezilya'lılar,
kaç öyküyü, savaşı, umduğunu bulamamayı,
size anlatmak için
yüreğimde yıllardır taşıdığım utkuyu,
düşünceleri ve selâmları. And-dağı karlarının selâmlarını,
Adı Recabarren'di O'nun.
Mazlum, şişman ve iri yarı,
düz alınlı ve berrak bakışlı,
muhteşem organyapısı sakladı
sayısız kum gibi
Güneş uyku sersemi esniyor bir ağacın ardında.
Ve bulutlar uzanıp bürünüyor eflatun rengine.
Ay çıkıyor. Azalan bir Ay bu.
Diyorum ki: ”Saat epey geç oldu artık”
”Evet”, diyor Rosalina, ”bitti artık yaz”
Şimdiden sonra sonbahar her bir dakikada.
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla