Sularda yankı bulan göz
Sevdalanmış aptal güzel
Haydi at kendini göle, Nergiz
Ve kendinle seviş
Çün Musa ayırdı asâsıyla
Yeniden yaygınlaşıyor insan avı
bugün Brezilya'da,
köle tacirlerinin soğuk açgözlülüğü
evinde hissediyor kendini orada:
Wall Street'de emrettiler
domuzsu uydularına
Yağmur yağıyor. Yağmur, yağmur! diye haykırıyor bir köy
sevinç içinde ve doğuyor, atılıyor ileri ekin ekmek için,
hâlâ salıntısı içinde açlığın, ak gün-ışığı sağ gözünde,
solunda kara gölge,
ayrılmış ve toplanmış
bir köy, çuvallardan ve hurma-ağacı yapraklarından bir alay,
İşte böyle durdu zaman sarnıçlarda.
İnsan, zorlanmış ıssız
tuzaklarda, kalenin taşı ardında,
kürsü-mürekkebiyle, dolduruldu
ıssız bırakılmış, Amerika'ya özgü kent ağızlarla.
Çok şey duymuştum zaman hakkında
duydum ki uzun olabilirmiş o
duydum ki salıverilebilirmiş
insan hem kazanıp hem de kaybedebilirmiş onu
duydum ki yerli yerinde ya da değerli olabilirmiş
iyi ya da kötü
Aynı uçurumdan ölüler, tek bir koyaktan gölgeler,
ta en dipten geldi böylece
büyüklüğünün kucağına gerçek,
herşeyi yokeden ölüm,
ve delik deşik edilmiş kayalardan,
kan kızılı sütun başlıklarından
Bir düğmeye bastığımda
beyaz lamba sarılaşıp olgunlaşıyor.
Bilincimi etrafı lastikli
desteler halinde sakladığım
çekmeceyi açıyorum.
Bu odanın ağası benim.
Daha önce görmemiştim Dünya'nın gerçek bir resmini. Kollarında bir çocuk taşıyan kadının düşünceleri vardır dünyanın da (yaratıklarıyla o geniş kucaklayışta) .
Her şeyin anasal anlamını öğrenmek üzereyim. Beni izleyen dağ da anadır, ve bir çocuk gibi oynar akşamları sis omuzları ve dizleri etrafında.
Aklıma bir vadi-hendeği geliyor şimdi. Yabansılığın hâlâ sakladığı şakıyan bir dalga akıyor derin yatağında akıyor onun. Ben şimdi o hendek gibiyim; ta derinimde duyumsuyorum o küçük ırmağın türkü söylediğini, ve veriyorum etimi O'na yabansılık gibi, çıkana değin O gün-ışığına.
İşte iğde kokuları çınlatıyor ortalığı çın çın
Tıpkı Çin-Çin Mahallesi'nin çınlattığı gibi
Kulaklarını Ankara'nın
İğdeler koktuğu zaman yılanları öldürme sakın
Açarken iğde çalısı
Piskopos kaldırdı kollarını,
yaktı kitapları meydanda
kendi küçük tanrısının adı için
ve dönüştü dumana
bu karanlık zamanda çürümüş eski yapraklar.
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla