Sularda yankı bulan göz
Sevdalanmış aptal güzel
Haydi at kendini göle, Nergiz
Ve kendinle seviş
Çün Musa ayırdı asâsıyla
Güneş uyku sersemi esniyor bir ağacın ardında.
Ve bulutlar uzanıp bürünüyor eflatun rengine.
Ay çıkıyor. Azalan bir Ay bu.
Diyorum ki: ”Saat epey geç oldu artık”
”Evet”, diyor Rosalina, ”bitti artık yaz”
Şimdiden sonra sonbahar her bir dakikada.
Neler söylemek istemezdim ki sizlere bugün,
ey Brezilya'lılar,
kaç öyküyü, savaşı, umduğunu bulamamayı,
size anlatmak için
yüreğimde yıllardır taşıdığım utkuyu,
düşünceleri ve selâmları. And-dağı karlarının selâmlarını,
Adı Recabarren'di O'nun.
Mazlum, şişman ve iri yarı,
düz alınlı ve berrak bakışlı,
muhteşem organyapısı sakladı
sayısız kum gibi
Gemi kırıyor dümeni
kararan limana doğru.
Megafonu bir selâm kükrüyor kente,
elektrikli projektörleri saçıyor havaya beş parçalı
ışığını
bir kuyruklu yıldızın kuyruğu gibi
Toprağımıza
diktiğimiz zamandı
mezarhaçlarını,
sakat, profesyonel mezarhaçlarını.
Dolar saldırgan dişleriyle geldi
yutmak için toprağı
bu düş haziran gecesinde
ev kiraz ağaçlarının köpüğüyle göçmüş
körfezin aynasından daha narin bir çanın altında
kuşların çağıldayan dalgalarına
Ama geri geldi onlar.
(Adı Pedro'ydu.)
Valdivia, çağrılmamış kumandan,
hırsızlar arasında kılıçla paylaşmışlar
toprağımı: 'Buradaki senin,
bu senin, Valdes, Montero,
Sararan yapraklarca hüzün
Ve hastahane duvarlarını kaplayan
Kızıl yapraklarca umut
Sarar benliğini suskun aşıkların.
Onlar ki,
Asit dökülmüş ten kadar örselenmiş çocuktular
Yağmur yağıyor. Yağmur, yağmur! diye haykırıyor bir köy
sevinç içinde ve doğuyor, atılıyor ileri ekin ekmek için,
hâlâ salıntısı içinde açlığın, ak gün-ışığı sağ gözünde,
solunda kara gölge,
ayrılmış ve toplanmış
bir köy, çuvallardan ve hurma-ağacı yapraklarından bir alay,
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla