Işık var orada, ve bekliyor biri.
Ama benim bekleme sürem dolmadı henüz.
Eğer verdiysem şimdi sana,
Boştu ellerim.
Yağmurun arasından düşer yüzüme
İsim
Uykum geldi araba sürerken ve yolun kenarındaki ağaçların altına çektim arabayı. Arka koltuğa kıvrılıp uyudum. Ne kadar zaman? Saatler. Karanlık inmişti ben uyanmadan önce.
Birdenbire uyandım ve nerede olduğumu veya kim olduğumu bilemedim. Büsbütün uyanığım, fakat faydası yok bunun. Neredeyim ben? KİMİM ben? Arabanın arka koltuğunda uyanan biriyim ben, dönenip duruyorum orada panik içinde çuval içindeki bir kedi misali. Kimim ben?
İşitiyor musun güzün ortasında
sarı patlamaları?
Hangi nedenden ötürü ya da nedensiz
ağlar sevincini yağmur?
Sükûnet ya da disiplin, dostluk ya da lakaytlık dediğin şey,
Bir ağzın şirin suskunluğunu gösteren ve sıkılmış dişleri saklayan
Sıkılı dişlerle kapalı bir ağız dediğin şey,
O yararlı çekiç altındaki metalin gücüdür sadece,
O korkunç çekicin altında – biliyorsun ne olduğunu:
Biçimsizlikten yol alıyorsun biçime doğru.
Gerilmiş ve kuruydu İspanya, derin
sesiyle günün dümbeleğiydi,
ovalar ve kartal yuvalarıydı, esen
gökyüzünün altında amansız sessizlikti.
Ta ağlayışa dek, ta kenara dek
Levanten’den gelmiştin bana. Keçi çobanı,
ve vermiştin bana buruşmuş saflığını,
eski sayfaların skolastiğini, Birader Luís’in kokusunu,
dağların üzerindeki terli gübrenin kokusunu,
ve senin maskendeki
dövülmüş yulafın kekre tahılını
Lanet olsun onlara, bir gün gibi
hiçbir şey görmemiş lanet olası körlere,
yüce anayurda ekmek vermemiş olanlara,
sadece gözyaşı vermiş olanlara lanet olsun,
kirli üniformaları ve papaz cüppeleriyle kızgın, lanet olası
pis kokulu köpekleri mağaraların ve mezarların.
Bir tren geldi istasyona. Burada duruyor vagonlar peş peşe,
fakat hiçbir kapı açılmıyor, ne inen var ne de binen.
Hiç kapı yok mu bu trende? İçerde kaynaşıyor
tıkılıp kalmış insanlar, ileri geri gidip geliyorlar.
Kımıldatılamaz pencerelerden bakıp duruyorlar.
Ve dışarıda, tren boyunca, elinde bir balyoz, yürüyor bir adam.
Şimdi çağırmalıyım onları buradaymışlar gibi.
Kardeşler: bilin ki kavgamız
sürecektir yeryüzünde.
Sürecektir fabrikada, tarlada,
sokakta, güherçile madeninde.
Sonra bir an sözcüklerle anlatılamaz bir hüzün geldi düğümledi gırtlağımı. O anda sesim soluğum kesildi. Gökyüzünde kanatları parıldayan kuşlara takıldı gözüm. Burnumu ve genzimi yakan yosun kokusunu bir an duyumsayamadım. Sonra yürüdüm kentin en büyük bulvarına doğru.
Şimdi ne zaman anımsasam seni bir yosun kokusudur yakan genzimi ve burnumu.
Biliyor musun? Ne zaman içinde adının ilk hecesi geçen bir sözcük yazmaya kalksam, istemdışı adını yazıyorum hep.




-
Esel Arslan
Tüm YorumlarEdebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla