Yok bir ruh
bu ağaçların arasında
Ve ben
bilmiyorum nereye gittiğimi
Çiçeklenme ayı geçti. Toplandı meyve,
Yenilmiş ya da çürümüş. Büsbütün bir ağızım ben.
Ambarların dolum ayıdır Ekim.
Bir anne karnı gibi küflüdür bu baraka:
Eski avadanlıklar, tutamaçlar ve paslı pimler.
Kim yiyip bitirdi gözlerimin önünde
sivilcelerle kaplı bir çekiç balığını?
Kim suçluydu, köpekbalığı mı
yoksa kanla lekelenmiş balıklar mı?
Kiraz ağacının güneşinde
ölümün yaşadığına inanmıyor musun?
Seni de öldürmez mi
ilkbaharın bir öpüşü?
Şanssızların günü, o soluk gün uzatıyor boynunu ileri
baskın soğuk bir havayla, gri güçleriyle,
zilsiz, ve damlıyor her yerden şafak:
bir geminin batışıdır o boşlukta, hıçkırıklarla çevrili.
Dilsiz için, ıslak gölgeler terkedilmiş bir çok yerde,
Kırlangıçların aya yerleşmek
istedikleri doğru mudur?
Getirirler mi ilkbaharı kendileriyle,
havalanırlarken saçaklardan?
Yağmurlu seher mürekkepleri çözülür masmavi.
Sisin zabıt defteri üstünde ağaçlar
Bitkisel bir eskize benzer.
Büyümekte anılar, halka halka,
Bir dizi düğün.
Kış gelmekte. Sessizliğe ve sarıya bürünmüş
yavaş yapraklarla devredildi bana
o muhteşem yazdırım.
Kardan bir kitabım,
geniş bir el, bir kır,
Yeryüzünün kışı geldi
Ve ben hepsinin parçası olurum
Ve içimde kımıldayan her şeyin ruhu oturur.
Soğukla süzgün ve saatlerle bozlaşan
Ve anlık bir güneşle neşelenen
Yeryüzünün kışına katlanmak zorundayım.
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla