XXXV
ölümün tünellerinden geçtikten sonra zamanıydı
umudun bizi yeni bir umutsuzluğa sürmesinin
hissettik bir makinenin yağlı havasından nasıl geçtiğimizi
XXXVI
yanar şarkı ve ben silip kurularım alındaki kırmızı ışıltıyı
umut parçalanır ve düşer denize yanlış tarihlenmiş kulelerden
benim tek kaderim özler yıldızını
XXXVII
kendi ağımızda nefes nefeseyken patlıyor acizliğimiz
ve tüketen aşığın kendi kendisine duyduğu nefret
bir uçurum kılığındaki kaderimiz doğrulur
XXXVIII
labirentteki maralın tırnağı hakkındaki hatırayı düşlerim
hayatını kurtarana aldırmazın söylediği söz gibi
aynaları ve sonsuzluk dumanı misali akan suları düşlerim
Yorumlu Portre
İşte tanıdığım bir adamın portresi.
Oturuyor adam masada yayarak gazeteyi.
Gözlüklerinin ardında devriliyor gözleri aşağı doğru.
Yıkanmış kıyafetleri çam ormanının parlaklığıyla.
Ysolt’a Methiye
Gönlüme eğilmeyi öğretmek için,
boş yere çabalayıp durdum;
“Senden büyük nice şarkıcılar var” diye
ona boş yere söylemiş oldum.
O ev köpükten borunun içinde uzaklık,
törensi dalgalardaki tuz ve bazı belirli kurallara göre,
ve bir koku, eski gemiden bir gürültü,
çürümüş tahtalardan ve paslanmış demirden
ve uluyan ve ağlayan yorgun makinelerden,
çarpıyor pruvaya, çiğniyor geminin böğrünü,
Yüksekteki pencerede ay var. Geçip gitti şimdi.
Nasıl da doldurur ruhumu kış! Ve bu tebeşir beyazı ışık
Serer pullarını pencerelere, boş ofislerin pencerelerine,
Boş sınıfların, boş kiliselerin. Ah nasıl da çok boşluk var!
Ve bu bitiş var. Her şeyin korkunç bitişidir bu.
Şimdi etrafımda yığılmış bu bedenler, bu kutup uykucuları –
Yükselmek için göğe
gereksindiğin
iki kanat,
bir keman,
ve bir çok şeydir,
sayılamaz onca şeydir, adsız şeyler,
(Bu zamanda akıyor
şimdi Yunan kanı) . Tekrar uyanıyorlar
dağların yücelerinde.
Bir yalnız çaydır
tozla taşların arasında:




-
Esel Arslan
Tüm YorumlarEdebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla