Milena, yüzün külrengi
yorgunsun kışın ağır havası gibi.
Yok oluyor birileri daima.
Ölüyor onlar, Milena,
şimdi öleceğin
ve öleceğim gibi,
Doğal Tarih
Şu ulu hükümdar, Hükümdar Zihin,
Mavi kanlıdır hüküm sürdüğü pürüzlü ülkede;
Kakum kürkünde uzansa bile, bağlanmış olsa da amade,
Zapt etmiş aşkını Saf Felsefe:
Doğrul ruhum, çiy berrağı düşlerden,
Sevdanın derin uykusundan ve ölümden,
Bak işte! İç çekişler içinde ağaçlar
Terk ediyor sabahı öğütlerle.
Usulca tutuşan alazın doğusunda
Geceleri çalışıyorum, kuşatılmışım şehirle,
balıkçılarla, çömlekçilerle, safranla
ve meyvelerle yakılmış ölülerle, sarmalanmış
kızıl muslinle:
balkonumun altından geçip gidiyor bu korkunç ölüler,
şıngırdatarak zincirleri ve bakır düdükleri,
Yıldızlar dönüştüğünde
toprağa ve metale, ve ölüp gittiğinde
onların erkesi ve şafağın kadehi
ve kömür döküldüğünde ve ateş
sunulduğunda meskenlerinde,
düştü deniz yanan bir damla gibi
Tamamen toparlayamam seni asla,
Yamayamam, yapıştıramam, ve düzgünce birleştiremem.
Katır anırışı, domuz hırıltısı ve zampara gıdaklamaları
Dökülür o koca dudaklarından.
Bir ahır avlusundan da berbat.
Belki kendini bir kâhin sanırsın,
Öyle görünse de kendimizi savunmadık sadece,
fırtınalı kağıtlara yayılan fikirler ve işaretlerle,
fakat bir kumandan gibi kendimize yol yardık
o kötücül cadde arasından
ve daha sonra kaldırdık akordeon seslerine
sularla ve palamarla dolu yüreği.
Teninin gözleri,
bedeninin ışık pınarları,
sınırlar gölgenin alanını.
Kokun çizer
dumanda ve taşta.
Dikey Dururken
Dikkatimi yoğunlaştırdığım bir ânda başardım tavuğu yakalamayı, elimde tutup ayakta duruyordum. Tuhaftı, tavuk gerçekten canlı gibi gelmiyordu bana: kaskatı, kuru, 1912'den gerçekleri haykıran beyaz tüylü yaşlı bir kadın şapkası gibiydi. Gök gürültüsü asılıydı havada. Tıpkı çok eski bir fotoğraf albümünü açtığınızda, artık fotoğraflardaki kişileri tanıyamayacağınız kadar eski bir koku yükseldi zemindeki tahtalardan.
Tavuğu çitlere taşıdım ve salıverdim orada. Bir anda müthiş canlandı tavuk, kendisine geldi ve kurallara göre sıçramaya başladı. Tavuk çiftliği tabularla doludur. Fakat etrafındaki topraklar sevgi ve sisu doludur. Alçak bir taş duvardır yarı büyümüş yeşillikler. Alacakaranlık bastırırken başlar taşlar hafifçe ışımaya inşa eden ellerin yüzyıllık ısısıyla.
Fakat yatay durmayı yeğlerdim.
Mineralleri ve anne sevgisini soğurarak
Her Mart pırıl pırıl yaprak açacak
Bir ağaç değilim ben; toprakta değil köklerim.
Payıma düşen Ah’ları cezbeden
Ve yakında yapraksız kalacağını bilmeyen




-
Esel Arslan
Tüm YorumlarEdebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla