Şüphesiz sen kendisiyle aydınlanılan
Nurun ala nursun
Seyyidü’l-Evvabin
Tövbe edenlerin efendisi sensin
Senin üzerine günahın zerresi bile sıçramadı
Zaman, parmaklarımızdan kum gibi süzülürken,
yüreğimizde biriken anıların nostaljik nakışlarıyla can bulur.
Zaman, bir gölge gibi kayıp giden bir şey midir sahiden?
Yoksa köy yollarında bıraktığımız o küçük ayak izlerinde,
dağ yamaçlarına tatlı ürpertiler bırakandır O
içten içe tutuşan uzak şafakların közüne serpilen gecedir O
yumuşacık mehtaplarda suların tenini okşayandır
ümitli yakarışları süt beyaz ışığıyla besleyendir
gecenin siyahını yırtan hilaldir O
özü ölümdür kimi ocaklarda bir haberin
bir cehennem düşüdür,
dumanı ah ile tüten ,
alev gibi yanan
kalaşnikoflar körpeleri vurunca
çatlamış gibi gölgelere bürünmüştü
adeta üzerlerine üflenen cilalı bir yeşillik
vehmiyle parlıyorlardı her taraf
sanki biraz sonra kainatın çatısı yeniden kurulacak
odalarda yanmıştı sabah ışıkları
bir çok evin kapalı pencereleri
Allah O’dur ki
O’ sırrı zahir olan
O ,baha-i azam ;en büyük kıymettir O
O,mecd-i gayr-i mütenahi; sonsuz şereftir O
O, akli lezzetlerin en lezzetlisidir.
dünyada belki de en büyük kayıp
yanlış fikirlerinin esiri olmaktır
onları değiştirebilecek bir ferasete sahip olmamaktır
bu öyle bir kayıptır ki
insanı cennet bahçelerine eriştirebilecekken
içinde bulunduğu tenhalığı
avucumun içinde saklı koca şehir
pencerelerinde kızıl biber asılı ahşap evler
gözlerime mıhlı elmas pırıltılı gökyüzü
arkasında fosforlu çizgiler bırakıp geçip giden alaca akşamlar
şehrin tenhalarını fethederim her gece
narin
zarif
ince
dili tutulmuş
üzerime sinen ani bir suskunluktun
senle birbirine çok uzak parçalar iken..
hiç bir anlamı yok güneşin ayı kovalamasının,
her şey yarım
her şey parça parça
bir bütünün parçaları gibi dağınık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!