yıldızlar kayar aheste yorgun ve argın
mor kırmızı bir nehir süzülür çok uzak diyarlara
orman, güneş yangını içinde
dili olsa da terennüm etse ümitlerini
ilkbahar masumiyetinde gün batımı kızıllığı
en olmadık hayallere tutsak
elimle ördüğüm nice konforlu kodeslerim var
kimileri sağımda ,kimileri solumda
yıllarca savaşmaktan yorgunum
mum gibi zemine düşer parçalanırım
ne suların sihirli şırıltısı ne de şarkıların tatlı sesi
umut salıncaklarındaki huzurlu uykular
alabildiğine maviliklerde uçuşur bulutsu sevinçler gibi pupa yelken
çoban ateşlerine koşar zifiri karanlık gecelerde
derbeder ömürler bölünür orta yerinden .
heyecanların tenhalarından eylül akşamları döner de
baygın gecelerin öte yakasında
nefes kesen bir güzellikte parlayan şehir
ışıltılı beyaz binaları güneş ışınları altında
içinde güneşten daha fazla aydınlık içeren
kutsallığı onaylanmış bir cennetten çıkma
toz pembe bir renkte
günahkar bir kadının anadan üryan bedeni gibi
yıldızlar dökülür gökten
her gece
bir göğün göğsünde
çırpınıp durur yağmurun sesi
sessizce yaşarım seni
en güzel suretinle
hey oğul
oğul, atanın sırrıdır
iki gözünün biridir
devletli oğul çıksa
okluğunun okudur
oğlu olan ak otağ
anlatılana kulak vermekle başlar aslında tüm zenginlikler
dinlemek, kulağımızın erişebileceği en büyük hazinelerden biridir belki de
güzeli, iyiyi, yaşanmışı, yaşanmamışı, olmuşu, olmamışı…
her özlü konuşmayı bir yaşanmışlık
bir hikaye
Kasım akşamlarında ıslandığımız yağmurlar geldi aklıma
Hüzünden ağlıyor bak kuzinenin ateşi
Aç kollarını ben geldim
Koşarak ezelim bizi ayıran yolları dedem
Gecenin koynuna bıraktım hasretimi
ömrümün bu mevsiminde sana sıkça yazmak
seni sıkça yoklamak isterim evlat
her zaman olmuyor bu
kimi dönemlerde içime çekilmek
hemen her akşam
bana bakan kahverengi gözlerine
her şeyi olduğu gibi söylemeyi denedim
kaç kez
dedim mi
demedim mi




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!