bilmiyorsun değil mi
yolcu mecnun
yol leyla
su gibi akar gider zaman
sine içinde göllenen tutku
üç temmuz saat on iki
daha kızgın parlıyor güneş
at nallarının dövdüğü yollar
toz halinde
hafif bir sis tabakası olup yükseliyor
sıcaktan cayır cayır yanıyor
kalbimin dört bir yanı bu gece
öyle karmaşık an içindeyim
ruhumla hissim birbirine zıt
bir yandan içim titriyor
bırak
çiçek açsın bu taze tomurcuk
her sonu bir başlangıca
her başlangıcı bir dirilişe bırak
her toğumu bir fidana
her fidan bir ağaca …
oysa kutlu selamlar çınlamıştı gök kubbede
fırtınalar savurmuştu yediverenleri dağ başlarına
dört yerinden çatlamıştı rüzgarın çehresi
yakan, yakıp kul eden bir ateşti
kundaktaki çocuklardı
biçilmiş ekinler gibi toprağa devrilen
göklerin tüm yıldızları düşmüş sanki
ufuktaki güneşlerin hepsi batmış ..
kum tanelerinden ibaret saat gibi
bir kuru yaprak gibi
düşüyorum
gönlümün şark mıntıkasında yalın bir duygu
garbı ,fıtrattan kalan bir hazzın istilasında
ruhumun sahrasında misket oynayan bir çocuk
sefalete müptela
savrulur gök kubbeye en filtresiz istekler
birazdan kelimeler içimde ıslanacak
siyah mürekkepten yağmur damlıyor
sokağa bakan odamda
yıllardır defterime ağrılı bir ömür düşüyor
kalpte titreyen hatıraların yüzü suyu hürmetine
çoğu kez susarız
bilinçli bir sessizlik değil bu
cesaretimiz olmaz konuşmaya
bir şeyler yapmayı değil
bir şeyler düşünmeyi tercih ederiz
geçerdi gözlerimin önünden bacaların dumanı
tan yerinden hep aynı kızıllık
rüzgar silerdi camdaki parmak izlerini
çiçekler açardı rengarenk pencerelerde
haylaz bir çocuk gibi konuşurdu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!