süzülerek yere doğru inen yaprağa takılıyor gözlerim
çöküyor kızıllığı ,gamı akşamın
mana derinlikleri açılıyor perde perde
heyhat alacalanıyor kara bahtımın yıldızı
her rengi her görseli bir dünya sahnesi
ardımızdan koşup geliyor işte
masum bir çocuğun ürkek bakışları arasından
çığlık çığlığa ağlayan bir geçmiş portresi
içimizden günler geçerdi
tüllenen hayallerimizden huzmeler
içimizden günler geçti
tüllenen hayallerimizden çocukluğumuz
belleklerimizin zembereklerinde kıvranan saatler
unutuldu
öyle cılızdı ki elemlere dayanamayan küçücük bedenlerimiz
artık sükunetini arayan bir nehir
sabi sevinci içinde… heyecanlar
diriliş ezgilerinin bir bir
harekete geçtiği saatleri
hatırla
kar beyazı saç tellerini yakalardım
aynı yaşlarda gezerken köşe bucaklarda
büyümek yoktu aklımda inanın
sevmenin ne demek olduğunu bilmiyorken daha
tüm tahriklere sabretti Allah’ın elçisi
ki onun sabrı
müjdeyi besleyen akışkan nehri oldu her daim
çünkü kekre sabrın toprağında büyürdü
sözcüklerin tohumları
sessizliğin tüllendirdiği çatlaklardan sızardı
ufkumun sisini görür gibi
umutsuzum
kimse duymuyor
kimse görmüyor
denizden istihkak ister gibi
sevda ister gibi
vakit ikindi derken
akşama hazırlanır birden gökyüzü
uzaklardan sesler ,görüntüler taşınır dünyamıza
kimileri bu kargaşanın boğucu çığlığına katılarak
oturduğu pencere kenarından
ufka doğru serer bir kilim gibi hatıralarını
hastayım ben be kardeş.
romatizma filan masal hep
gönlüm hasta benim
buram sızlıyor ...
boğazımdan yukarıya doğru,
beynime bir dalga vuruyor içeriden
insanın hikayesiyle ağacın hikayesi ne çok birbirine benzer
ilkbaharda allı pullu halayıklar gibi giyinip kuşanır
çiçeklenir, güleç yüzü gökyüzüne ilham verir
toza toprağa bulandıktan sonra
usulca ikindi yağmurlarında yıkanır, arınır
cıvıltılı sesler çıkarır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!