sana düşen
acele etmemek
vakti zamanı var her şeyin
süre dolmadan
ne bir gram fazla ne de eksik
her şeyin bir vakti var
yerle yeksan ederiz aşkın tüm tapınaklarını
yer gök inler bu kavganın şiddetinden
yorgun ruhlar içinde, büyük düş kırıklıkları
yarım kalmış aşklar geçmişimizi kuşatır çoğu zaman
nabzımızın sesini dinlemeyi severiz
en ince cetvelle hemen şimdi
eskimiş kalbimi ölçüp ölçüp
şehrin meydanlarına bırakıyorum
terk ettiğim sokaklarına ruhumun izlerine
hangi vakit ümitsizliklerimden ,ümitler doğacak
sabaha koşan nehirlerin
ötelere akar birikmiş zemheri suları
ne peygamber kalır hasırlarda
ne de kullara mesken olacak taze uykuları
bir müberra beldenin mücella makamından
her akşam yetim düşler
öksüz sokaklar ,
çıplak ayaklı anne seslerini bekliyor
zihnin en aç yerine yapışık sefalet çilesi
sıcak çorba buğusu
ekmeğin buğday kokusunu bekliyor
akıp giden zaman ırmağının ardından
insanlara dair hikayelerle örülü
her bir sokağı ayrı bir duyguyla yüklü
hüzün ve özlem dolu
insan hayatlarını besteleyen
kendi türküsünü söyleyen şehirler
İyi başlar tüm hikâyeler, ama değişir insan
Neden sert olmanın kırılmayla,
dalgalanmanın sakinleşmeyle neticelendiğini unuturuz?
Altın ışıklarıyla o ihtişamlı ağustos ayı geldi,
artık tabiat kendi içine dürülüp nefeslenerek
yanmayı seçecek.
dalga sesleri cama vuruyor
vapurun buğulu penceresine adımı yazıyorum
elimde bir simit
bir bardak çay
hülyalara dalmışım
deniz mavi
yokluk nedir
yokluk ne zindandaki yusuf nede zindandan kurtulmaktır
bütün dileklerden, bütün yönelişlerden bütün emellerden
bir çırpıda vazgeçebilmektir yokluk
aşk efsanesindeki şirinin aşkıdır yokluk
gecenin loşluğu yavaş yavaş ortalığa yayılmaya başlamıştı
gözlerinden gözlerime hayranlık akıyordu
yüzünde hasıl olan her heyecan
daha evvelinden beklenen bir dost gibi
renk vermemek kaygısını içinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!