Ey can “Gül Muştusu”ndan henüz haberin var mı?
Bu gülle müjdelenen yepyeni bir damar mı?
Satırlarda o muştu, zeminde onun sesi
Alnımızda tüllenen onun sıcak bûsesi
“Gül Yetiştiren Adam”; bildin mi sahi, kimdir?
Gönül der ki: Bütün gül bahçeleri benimdir
Koyu karanlıklar dağılır gider,
Muştu kıvılcımı yalar yüzümü,
Seninle birlikte sofra kurarız,
Seninle beraber firar ederiz.
Yabanda kalmasın sevdalı yürek,
Senin nefesinle kor gönül gelsin,
Çiçek donanması, lâle, menekşe,
Yüzünde bin renkli taze gül gelsin,
Hüzün bir yaşamaktır; gölgelerden arınmış
Yokuş bir nağmedir ki doğumlarda titreyen
Her gece gözlerimden haritalar çalınmış
Girmiş pembe yatağa o dükenli sütleğen
Bir usta balyoz vurur yeni ve mor hülyalara
Haberin geldiğinde hemen koştum dışarı,
Meğer gün çalıyormuş karanlık bir dünyaya,
Issızlık göç etsin bir yana, adın görünsün;
Seninle düşündükçe yol döşenir sevdaya,
Yüreğini yokladın mı, nedir ondaki cevher?
Canın gibi baktın mı, hassas emanetine?
Tabi ki, bu emanet özlemine şifadır
Beni de ortak eder misin bu gayretine?
Bir nehir boyunca geçen zamanın
İmzası duruyor yanaklarımda
Ağını örmüş de hevâ ve heves,
İpliği dolaşmış parmaklarımda
Bir lâbirent gibi içiçe yollar
Yol işaretleri topraklarımda
Aczimi itiraf ettim kırık kelimelerle
İçimdeki heyecan beşe katlandı,
Mağrur nefsime aynaya bak dedim,
Görürsün mesafeyi, görürsün ölçüyü,
Korku değil biriken değil; belki...
Aczin hazin feryadı, ya da ıssızlığın.
Boğazımda ağustos sıcağı
Tavında dövülecek demir gibi
Heyecan, korku ve gümüş gözlü ceylan
Belki şimdi posta vaktidir
Güneş düşünceyi arıtıyor
Körpe bir yağmur gibi kaybolma çardaklarda
Seninle sürüklensin hayaller sokaklarda
Sen uzak bir diyar mısın
Yoksa hepten seyyar mısın
Bir var gibisin, bir yok; nasıl anlaşılırsın
Korkarım bu seferde bir başına kalırsın!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!