Pınar Gültekin’in Anısına Saygılar
Ben, ginokratik bir sosyalist sistem istiyorum! Bütün bakanları kadın olan!
Kırmızı karanfiller verip sevdiğimiz insanları öldürmeyin! Ölüm, zaten korkunҫluğunu yaşadığımız hayatın en kötü sonucudur. Dahi bu ecelle de olsa, kutsamayın, kendi hırslarınıza kurban etmeyin. Sevilen insan öldürülmez! Dün el ele gezerek keyifini ҫıkarmaya ҫalıştıığın hayatı birisinin yaşamasını yok ederek sürdürmek ahlaksızlığın toplumsal doruğa eriştiği son noktadır!
Omuzlarıma yaslan ve öyle yaşlan
İnsan öyle basit nedenlerden, tesadüflerden oluşmayacak kadar önemli ve değerlidir. İnsanı değerli kılan insanın bedeninden ziyade ruhudur, canıdır, beninde taşıdığı ikinci benliğidir kendinden de içeride olan. Kamile ermiş, insan-ı kamil olmuş bir mertebeye erişmek ruh ve beden bütünlüğünü sağlayarak ilerlemekten geçtiği için çağlardan beri tüm insanların belli ölçülerde bu düzeye erişme çabalarından doğmustur. Canın bedenle buluşması, sevda yüküyle yüklenmesi ve bu yükün bir ömür boyu omuzlarda taşınması demektir.
Özlemek, kitaplara sığmayan, yazılmayacak kadar büyük olan, yaprak yaprak ruha doğan derin bir iç seslenişin özde yaratmış olduğu dinmeyen bir acıdır. Hiç bir dilde özlemi anlatamayız ve de onu betimleyecek gücü bulamayız. Dört dilde iyi kötü yazıp okuyabilmeme rağmen, özlemi gerçekten betimleyecek, ne sosyolojik, ne psikolojik, ne edebi ve ne de pedagojik bir ipucu bulamadım henüz.
Özlemek; sınırsız harfler, sınırsız heceler, sınırsız tümceler, sınırsız kompozisyonlar, sınırsız metinler, sınırsız sanat eserlerinde ki yaratıcılığımız ana üretim kaynağıdır aynı zamanda. Özlem olmadan, özellikle kültürel alanda hiç bir üretim ve yaratıcılık olmaz. Çünkü insan özlediği zaman, onun erişilmezliğini acısıyla içinde bütüünleştirerek bir şeyler yapmak zorunluluğunun getirmiş olduğu üretici bir eylem biçimidir.
Özlemek, sanıldığının aksine kanımca kendimizi karşı tarafta aramak ve karşı tarafında aradığının bizim kişiliğimize yer etmiş uyumlu bütün davranışlarımızın ruha yüklediği acı bir arayıştan başka bir şey değildir. Özlemek, ruhun perde perde aralanması, dalga dalga dalgalanması ve yine kendini özlemle bulmasıdır. Biz bu aradığımıza „ruh ikizimiz – ruh arkadaşımız ve ya da sırdaşımız“ diyebiliriz. Özlemek zaten acının, sızının, kederin, gamın, tasanın, yıpranmışlığın ruhu terbiye ederek acıya alıştırmasıdır da diyebiliriz.
Hangi şarkıyı söyleyeceğimi biliyorum!
Yeşil bir vadinin büyülü sesine karışan dizelerimi sana bırakıyorum! Yaşam salıncağının en hızlı yerinde yükseklere vuruyor rüzgar beni
Sabah şarkıları ağır geliyor uykulu gözlerime, sorgusuzca bakıyorum kayıp olan aralığa! Aralık’tan geçerken Ocak’a!
Uyruğu belirsiz kentler içinde …Yükseliyor duvarlar! Alkışlanan bir yaşamın neresinde durur oyuncular ve biz hangi rolümüzden kalma acılarımızı ortaklaşa yaşıyoruz farklı zaman dilimlerinde farklı şehirlerde…?
Özlerim seni gökyüzünü seyrederken
Sorma bana bunun iҫin bir neden!
Karmașık ve ҫetrefilli de değil hayat,
Hele ҫelișki hiҫ yok ve gider gelmeden
Özlerim seni duvarlara bakıp düșünürken
Yollar güvensiz,
Anarım seni otur her zaman ki banka
Tren frenlerinin
Gıcırtıları arasında
Geҫer gider insanlar
Arka arkaya …
Bazıları unutulmuş
Acı var burada! Sen, yaşarken de, giderken de benden büyüktün ve hep öyle büyük kalacaksın! Kollarımın boşluğa düştüğü anların sayısını yazsam matematik bile sınıfta kalırdı.
Şimdi bir yaşa bir yaş daha büyüdün saygıyla … Saҫlarımda ki beyazları hiҫ bir zaman umursamadığım gibi şimdi daha da umarsız tavırlar takınarak sürekli düşüyorum hava boşluğunda kendi hacimime kurban olarak!
Yaşamın daha ne kadar ve ne zaman hangi tecrüblerle ruhumuzu demleyeceğini bilmiyorum. Hani bir şarkıdaki nakarat gibi: Yüreğimsöylüyor, ama dilim varmıyor“ hesabıyla geҫiyor günlerim beyhude ...! Sevdiğin şarkıları dinlerken dizeleri hangi renke boyayacağımı bilmiyorum! Bilmiyorum! Hep bir bilgisizlik boşluğunda dolanıp duruyorum! Büyüyen hep hasretin oluyor! Başka bir büyüme ve ilerleme yok ruhumda!
Acı, keder, özlem, hüzün, beklenti, elem ve duygusallık, melankoli, uzaklara dalıp gitme, … șairlerin ‚huzurevi’dir.
Şairlerin ancak buralarda huzur bulurarak acıyı iҫlerinde
tașırlar.
Onları bazen kendi șair dostları bile anlamakta sınıfta kalırlar.
Hiç bir mutluluk yaşamadım senden önce,
Anlamlı değilmiş hayatta hiç bir şey
Gözlerin kadar senin …
İçime çektiğim sevgi nefesiyle
Yaşıyorum sende ,
Hayata bağlı kalan yüreğimle
Sen topraksın bereketin yağdığı,
Üzerinde her tohumun nefes bulduğu,
Her nefesin yaşam hakkını bulduğu
Mahrum etme nefesinden beni ne olur,
Esirgeme sesini ne olur
Sakla beni gözlerinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!