Ayrılıklar,
ısmarlanmayan paketlerdir hayatımızın
Elimize tutuşturulan
Ve ellerimizi yakan!
Bitmeyen bekleyişlerin sorgusuz kabullenişi
Bir de yüreğimize hükmeden sonsuz krizi
Bahar sen de kaldı
Bende de acılar!
Seni her düşündüğümde
Tüm bedenim sızlar!
Şairler yürekten ağlarlar!
Nereye koysam sığmaz
Aynı bankta oturuyorum
Yanımdaymışsın gibi
Seninle konuşuyorum
Bir kavun aldım
Gelsen de yine aynı yerde
Dilim dilim paylaşsak diyorum
Bern, İsviçre’nin başkenti! Ben de Bern’e başa yakışan bir ‚başkent‘ diyorum. Öyle nazlı nazlı tepelere yaslanmış, Aere nehirinin kolları arasında kendi romantik büyülemesini edebi ve estetik bir güzellikle taçlandırmış eşsiz bir başkenttir Bern!
İsviçre’yi ben, doğanın tektonik kırılmalarıyla ve jeolojinin dünya coğrafyasında özel bir konumla yarattığı bir ülke olarak görüyorum. Bu ülke de, deyim yerindeyse dünya coğrafyasında tektonik kırılmaların dansettiği ülke demek kesinlikle abartılmış bir ifade olmaz! Parlemonto binasından Aere Nehiri’ni seyrederken sadece Bern’i değil, bütün dünyayı da sevgi yeşilliğiyle ve bulutlarla beraber kucalayarak muhteşem bir aydınlığı içinize nefes olarak çekmenin coşkusunu yaşayacaksınız.
Doğanın yeşillikklerle kaplı, gökyüzünün mavisiyle renk renk önümüzden akıp giden Aare Nehiri’nin kolları arasında ninni söyleyen bu kent hiç bir övgüyle övülemez. Burada bu gün muhteşem bir hava vardı ve sekiz saat kadar şehirde ve nehir kenarında yürüyerek bu şehiri tanımaya çalıştım. Bol bol resimler çektim, hatıralarımda kalması için. Ama içimde ki, Onun eksikliğini giderecek bir köşeyi bu kente de bulamadım.
Neredeyim bilirmisin?
Bıraktığın yerde
Eminsin!
Ben hala oradayım
Bilmesede kimse sensizliğin sebebini
Ben sendeyim
Seni güzel hatırlıyorum,
Bunlar sana son satırlarımda değil,
Kabul etmiyorum,
Rüzgar gibi geçtiğini hayatımdan
Ya da bir sağnak gibi başıma yağdığını,
Sonra sel olarak sokakları süpürmediğimi
Yine sensiz bir Pazar günü, yine bir Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe veya Cumartesi günü. Günün hangi gün olduğu fark etmiyor. Ama en sevmediğim günün Pazar günü olduğunu biliyorsun. Hiҫ sevmediğim bir gündür Pazar. Hele sen gittin gideli, bu güne daha fazla kafayı takarak iҫimde kopan fırtınaları dindiremiyorum!
Frankfurt’dayım yeniden, serin bir akşamüstü. Yağmur yağdı bu günlerde ve ortalık biraz daha doğanın kendisine gelerek güzelleşmesine vesile oldu! Ceketsiz üşüyor insanlar! Oysa ben sensizlikten üşüyorum! Gri bulutlar gökyüzünden gitmişler, hava ҫok berrak ve gökyüzü o kadar güzelbir mavilikle örtünmüş ki, bütün kadınlar bu gökyüzünü kıskanıyorlar adete! Gökyüzünde olan bulutlar ise beyazlaşmış saҫlarımız gibi! Arada bir göze ilişen güneş benim gibi solukyüzlübir güneş. İşte o an beni herhangi bir şey iҫin ҫağıran sesini duyuyorum. Hasan Hüseyin ҫabuk gel, ya da bahҫedeysek, bunları niye yapmadın, ya da bu ağaҫları ҫok budamışsın ve ya gel haydi bisikletlere atlayıp mevsimine göre; kiraz, domates, ҫilek, yeşillik, ҫiҫek, salatalık, yumurta gibi şeyleri almak iҫin en yakın ҫiftliklere doğru ver elini diyere yollara düşelim diyorsun! Beraber seyrediyoruz gökyüzünü, bulutları, güneşi, uҫan kuşları, akan ırmakları veya bir bahҫeden satin aldığımız taze kirazları yeyişimizi! Beraber seyrediyoruz bir kartalın süzülüşünü heyecanla ya da bir kızılbacağın Hollandanın sulaklı ҫayırlarında yiyecek arayışını!
Bir Tanem, ama artık ben bunları ıskalıyorum, kaҫırıyorum, ilgilenmiyorum. Beraber, ama kısa yaşadığımız beraberliğimiz onca yıl bizi heyecanlandıran, yaşama sevinci veren ne varsa hiҫ birini yaşayamıyorum! Bunları seninle paylaşmaya öyle alışmışım ki, yanlız olunca ve yalnız kalınca bunlar, bu düşünceler bana heyecan değil, tedavisiz acı veriyor. Sen gideli tam onbir ay oldu. Bu nasıl bir acı olduğunu henüz bilmiyorum, alışmış da değilim. Yaşadığım tek şey hüzünlü acılar serisi … yaşam şeker değilmiş senden sonra öğrendiğim tek olgu bu oldu! Bir insan, nasıl birdenbire fiziki olarak alıp başın gidebilir. Oysa burada her şey oldukları gibi yerinde duruyor. Belki bu arada bir kaҫ insan daha ışıklara gitti, politik gelişmeler her zaman birlikte konuştuğumuz gibi bir düzelme göstermedi. Faşizm ve sömürü emperyalizmin aymazlığı tam gaz gidiyor. Bu arada sadece bütün sekiz milyar insanı etkileyen önemli bir virüs ortaya ҫıkarak insanlığa öğrenemeyeceği bir ders verdi, ama bir kaҫ yıl sonra insanlar yine hiҫ bir şey olmamış gibi yine eski alışkanlıklarıyla yaşamaya başlayacaklar! Daha başka yenilikler her gün biraz daha Dünya genelinde artan ırkҫılık oluyor.
Üşüyorum ve yorgunum!
Hatıralarıma saplanan geçmişin acısıyla
Sen de üşüyorsun bir Temmuz akşamında
Ve ben ağlıyorum;
Feryatlar ile başucunda!
Bir hastanenin altıncı katında
Bir yol kavşağındayım
Hangi yana gideceğimi bilmiyorum
Yüzüstü uzanmışım toprağa
Seni koklamaktayım!
Koklarken adını sayıklamaktayım
Adın tenime değil, kemiklerime kazınmış
bütün gariplikleri yendik,
mevsim mevsim, yıl yıl
lime lime eridik,
ama bunca acı bekleyişten sonra
huzura erdik, …
ben sen oldum, sen de ben,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!