Alışmalıyız
Kadına Değer vermek
Alışmalıyız, sevdası büyük kararlı kadınlara!
Alışmalıyız, bizi etten ve tırnaktan yarattıklarına
Kadına Değer vermek
Alışmalıyız, sevdası büyük kararlı kadınlara!
Alışmalıyız, bizi etten ve tırnaktan yarattıklarına
Alısmalıyız, annemiz, ablamız, sevdamız olduklarına
Alışmalıyız, bilmeliyiz „yirmüç kromozomumuzun“
Alnımızda taşıdığımız çizgiler, hayatta ve içimizde çektiğimiz acıların matematiksel hesabıdır bizde gördüğü şekilde! Hesabı herkes ödüyor, ama bazen erken bir hesap ödeme yürekte bıraktığı o büyük açığı maalesef kapatamıyor! Kapatamıyor!
06.08.2020
Bu kentin hüzünlü ҫocuğuyum ben! Hüzüne yaklaştıkҫa acılarım artar, acılarım artıkҫa iҫim sızlar ve hep iki kişiye ağlarım ben! Anıların nostaljisi serin olduğu kadar soğuktur ve üşütür insanın iҫini, yaralar yüreğini, zamansız ve ölҫüsüz metrelerle …
Sevgili anam, bütün Anadolu anaları gibi yüreği yaralı anam. Seni bundan hemen hemen 28 yıl önce bir Agustos ayında kaybettim. Aynı ayda, senin hakka yürüyüşünden tam 27 yıl sonra da, aynı yaşta en sevdiğim insanı, yüreğimin yarısını da kaybettim. Senden sonra en ҫok onu beklemiştim gelecek diye ve O bir gün de geldi sevgili anam! Geldi, ama O’da senin gibi erken veda etti bu cehennem Düya’ya! Önce yıllarca, iҫimde sensizliğin acısını faizlerin faiziyle yaşadım ve hala da yaşamaktayım. Sonra o acıyı bir nebze de olsa dindirdim sanırken, hiҫ beklenmedik bir hastalığın penҫesinde onu kaybetmek ise ikinci yıkımım oldu! Ҫünkü siz, şimdi iki annesiniz ve bu tesadüf olamaz, aynı yaşta, aynı ayda, aynı günde ve aynı ayda sizleri kaybetmek! Kabullenilecek bir acı değil ve bende o acıyla yaşıyorum, yaşamaya ҫalışıyorum!
Ҫekilmesi gereken bir acı gibi gelse de!
Ҫekilmiyor, ne bileyim işte!
Bu bir araştırma ve inceleme yazısıdır aynı zamanda!
Bir araçtır çıra karanlıǧı aydınlatmak için. Dilimizde Farsça’dan “çerâǧ” kelimesinden giren bir aydınlatma aracıdır. Reçineli aǧaçların kalem gibi yaǧlı çbuklarından yanmaya elverişli bölümlerinin tutuşturulmasıyla isli bir alevin göze çarpışıdır. Her ne kadar halk dilinde lamba olarak kullanılsada aslında lamba deǧildir. Bu benzetme sanırım ışık verişinden dolayı ortaya çıkan bir benzetmedir.
Ben bu hikayede hem doǧduǧum köyün yetmişli yıllarını, hemde dünyanın en deǧerli insanı olan annemi, çıranın köy hayatındaki önemini anlatmaǧa çalışacaǧım. Malumunuz Türkiye Cumhuriyeti, fendeki gelişmeleri geç veya bir kırk elli yıl gibi bir gecikmeden dolayı ışıǧı yakalamasıda her alanda olduǧu gibi aşırı bir ilkellikle takib etmiştir. Bu gün hala kızlarını okula göndermeyen, ama evinde ve cebinde son derece modern aletler kullanan bir halk yıǧını mevcuttur ülkemizde …
Çırada, keser, mala, nacak, balta kazma, dirgen, yaba, karasaban, orak çekiç, dehre gibi aletler insanlıǧın daha ilkel çaǧlarda kullandıkları ve geliştirdikleri malzemelerdir. Ateşi buluşuyla bir adım daha ileri giden insanlık, bunu kullanmayıda öǧrenmiştir. Böylelikle hem korkularını yenmiş, hemde gece yaşamını biraz daha kolaylaştırmıştır. Derken reformlarını adım adım geliştirerek ilmi alanda fensel buluşlarıyla once buhar makinasını arkasından da elektriǧi kullanmaǧa başlamıştır 1830’lu yıllardan sonra. Tekstil sanayisinin Avrupa’da hızlı şehirleşmeye parallel olarak gelişmesiyle beraber zorlanan şehirsel yaşam bilim adamlarını kurgulardan, farazilerden sıyrılarak somut gelişmelere yönelmişlerdir. 1880 yıllar ise elektrik enerjisinin kullanımında´bir dönüm noktası olmuştur. Bu yıllar aynı zamanda dev elektrik sentrallerinin kurulması bir devinim kazanmıştır. Bu açıdan ışıǧı çıra olarak bile incelesek bile 19. Yüzyıl’ın bilim tarihindeki yerine ve özellikle elektrik için incelemeden geçmek bir eksiklik olur. Özellikle telgraf alanında Galvan metodlarıyla enerjiyi kendi potansiyelinde depolayan ve kullanım süresini uzatan pillerler (battariler) bu çaǧdan itibaren günlük yaşamın bir parçası olmuştur.
Aşk bir tohum gibi düşer yüreğin ortasɪna sonra sevgi olarak yeşerir. Eğer biz insan olarak bu sese kulak verebilirsek ve gerekli ikramɪ sunarak onu koruyabilirsek, sesimizi bütün insanlɪğa duyurmasakda bu konuda nizami bir yol katedebiliriz. Biliyoruz, biliyorsunuz, biliyorlar, insanoğlu bir ҫok şeyle mücadele edebilir, yüreğini ne zaman ve nerede, kime vereceğinin kararɪnɪ veremez. Yürek seҫtiği gönülü istesede değiştiremez. Hatta bu ҫaresiz ve ölümcül bir hastalɪk gibidir, ne zaman ve nerede yakalanacağɪnɪza dair önceden hiҫ bir ipucuna sahip olma şansɪna nail olamazsɪnɪz! Bu yüreğe ilmik ilmik işlenen, insanlɪğɪn tarihsel derinliklerinden öğrendiklerini kendi beyninin süzgeceinden geҫirerek imgelerinde yarattɪğɪ gerҫeğin ta kendisir.
O duygu yüreğe öyle bir işler ki, senin onu anmadɪğɪn bir lahza bile söz konusu olamaz. Bu duygu sizi derin uykulardan uyandɪrabilir, derin uykulara salɪverebilir, kendini kaybetmene neden olabilir. Yürek, hep atar hiҫ durmadan. Sana sormadan, seni yormadan! Tatlı tatlı gülümseyişlerini sayɪklarsɪn terler iҫinde uyandɪğɪnda, rüyalarɪnda karabasanlar gördüğünde! O ritmik atɪşlarɪyla seni düşünür hep duygu yüküyle… Büküle büküle! Şiirler söyleye söyleye! Bütün dilleri bilir o. Evreni kucaklayan belkide tek duygu odur. Ҫok da duygusal bir yapɪya sahiptir, seni inleten, sevindiren, Türküler söyleten, nağmeler dizen.
Ve o senin iҫin gerekli bütün misyonlarɪ istisnasɪz yerine getirmekten de ҫok büyük bir gurur duyar. Hic bir fedakarlɪktan kaҫɪnmaz. O, uzun bir özlemin derin soluklarɪnda akan zamana karşɪ saygɪyla duruşunu sergiliyor hep senin iҫin! Al al menekşeleri, kɪrmɪzɪ gülleri, laleleri, gelincikleri, alev ҫiҫeğini, haseki küpesi ҫiҫeğini, destenbel ҫiҫeğini, hanɪmeli ҫiҫeğini kɪrlardan demet demet toplayarak sana sunmak düşer yollara… Kalem elinde, yazacağɪ kelamɪn ağɪrlɪğɪnɪ hesaplar, yaşamɪn logaritmasɪnɪ hesaplayarak. Küskünlüğe, dargɪnlɪğa meyletmez! O merhemidir bütün yüreklerin. Ҫapɪ hesaplanmaz! Tonajɪ bilinmez! Kurgularla işi olmaz. O, hayallerden gerҫeği üreten yegane, yumuşak, kibar, mütevazi, ölҫülü, kritersiz kriterlerin ve dengelerin bir toplamɪ olarak gelir ve kapɪmɪza durur. Ve bazen de biz onun kapɪsɪnda bekleriz! Gerisini ise yine yüreğimize havale ederiz.
Hep aşkın mevsim! Aşk acı da olsa mevsimler aşkı bahara çevirirler. Ask şiir kokar, şiir de aşk! Ten yanar her yandan ve nisan yağmurları geçer gider!
Kalırsın kavurucu yazın yakıcı siddetiyle başbaşa!
Çakır dikenleri batar ayaklarına!
Sarp dağların çorak topraklarında!
Ve terk eder bedeni acı yeniden doldurmak ugruna
Geceye düşen ay da gördüm Gamzeli Yanaklarını
Gözlerin ise yankılandırmış yıldızları …
Şiirsel duygular sarmış sarmalamış bedenimin damarlarını
Geceye düşen ay da gördüm Hızmalı Ayaklarını
Gülümsüyordun yine her zaman ki gibi insanca!
Bulmuştum seni aradığım en derin sevda da
Her ayın „onyedisi’nde“ yeniden ölürüm ben. Çünkü dinmeyecek bir acı ve büyük bir kayıbım vardır içimde. Çok büyük, mütevazi, narin, yardımsever, içten, aman diyenin amanını kesmeyen ve bir okadar da candan büyük bir hümanisttin sen. Beş ay önce, bu gün seni yıldızlara uğurladım. Acılar, acılar yüreğimi yakan acılarla bir başımayım şimdi.
Seni seviyorum, benim Gül Yanakli Prensesim. Işıklar yoldaşın olsun! Yüreğimdesin ve orada benimle yaşıyorsun!
Ben acılarıyla çoğalan bir yetişkinim! Bu yüzden bakışlarımın ciddiye alınarak beni yaralayan her şeyin içimde büyük bir felaketin fırtınalarının da habercisidir. Eğer içimde biriktirdigim acılarımın kendi dilimden başka bir dil daha konuşarak beni anlatmasını isteseydim, onu anlatacak bir dili kesinlikle bulamazdım.
Senin H. Hüseyin’in- 17.12.2019
Ayrılıklar Ölümdür
Ayrılıklar,
ısmarlanmayan paketlerdir hayatımızın
Elimize tutuşturulan
Ve ellerimizi yakan!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!