Doğa *Lal zamanında...
Yapraksız ağaçlarda üşüyor serçeler...
‘İyiyim !‘ diyorum
İnanmıyor , kendim kendine...
Bu sefer işaret parmağımı sallıyorum
Yapraklarını dökmeye başlamış citlenbik ağacı...
Güz hüznüne kaptırmış kendini
Kuru dalına konmuş küçücük bir çayır kuşu...
Bildiği bütün şarkıları söylüyordu.
Ağaç sıyrılır gibi oldu güz dalgınlığından...
Titredi dalları...Savruldu son yaprakları
"Hasan kalk oğlum !"... diyen anasının sesiyle uyandı... Yataktan hiç kalmak istemedi...Zaten gece boyu soğuktan uyku tutmamıştı. Ayaları bir türlü ısınmamıştı... En çok da yorgandan dışarıda kalan burnu üşüyordu...
İkiletmedi anasını... Kalktı yataktan , Nenesinin ördüğü yün patikleri ayağına geçirdi... Odadan dışarı çıktı...
Anası çoktan kalkmış bir yığınla yufka ekmeği yapmış... Şimdi de ocağa koyduğu çorbayı karıştırıyordu...
Hasan acıkan karnının gurultusunu duydu... Kendine kalsa hemen ocağın başına geçip, üşüyen ayaklarını ateşe uzatacak, yumuşacık yufkayı kıvırıp iştahla yiyecekti...
Sen, sadece rüzgarı denizi dinle...
Kaçıp git bu hoyrat zamanlardan...
İnan bencillik değil bu, bir anlık nefeslenme...
Döndüğünde göreceksin her şey yerli yerinde...
Hatta biraz daha fazla olacak, yükün yapın
Sesini duyunca...
Ansızın kanatlanır serçeler...
Bir ince esinti dolaşır yüzümde
Sabahın kokusu gelir
Diner içime yağan yağmurlar
Deniz'e...
Ben hep hüzünler büyüttüm
içimde senin için.
küçüktüm,
resmini gazetelerde gördüm.
Ben bir eski zaman kadınıyım.
Mecnun misali, aşka aşıktır yüreğim
Aklım ermez benim, yeni sevdalara
Sevmekten doğan sevinçlerim vardır
İnanırım, masum aşklar ülkesinin, varlığına...
İnsan bazen kendine fazladır
otur kendinle, kalk kendinle, konuş kendinle...
çöz çöz, yeniden dola kendini
İyi ki içimden konuşmayı öğrenmişim..!
fazladır işte insan kendine, gerisini sen anla...
‘Uyku ! ‘ diyorum
‘Boşa geçen zaman sanki’
Ki, sonunda dalacağız
O uzun malum uykuya...
Açıyorum odamın perdelerini
Yapraksız ıhlamurda uyuyor bir serçe
Yaşlı kadın, her gün öğle vakti balkona çıkıp, yürümekte zorlandığı ayaklarını güneşe uzatıyor, gün ışığının yaşlı kemiklerine ulaşmasındaki rahatlığı hissederken, radyodaki eski şarkılara kapılıp gidiyordu.
O şarkılarda geçip giden ömrünün sevincini, kederini buluyor... Bazen gülümsüyor, bazen de hüzünleniyordu...
Güneş en çok da dizlerine iyi geliyordu... Gevşeyen dizlerinin üstünde sevecenlikle ellerini gezdirirken, gözleri dizlerinde kalmış yara izlerine takıldı... Ne garipti ki , her yaranın tarihini , zamanını dün gibi anımsıyordu... Oysa kadın son günlerde gözlüğünü, anahtarını nereye koyduğunu bile anımsamıyor... Hatta gözünde gözlük, gözlüğünü aradığı oluyordu...
"Bu yara" dedi..."İlkokul üçüncü sınıfta olmuştu. Mikrop kapmıştı da zor iyileşmişti... "annem pek ilgilenmemişti" derken ... gözleri doldu...Bir yanı halen çocuktu...Oysa anasının işi başından aşkındı...
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Öğretmenler Gününüzü içtenlikle kutlarım,
Saygı, sevgi ile daima...
Öğretmenler Gününüzü içtenlikle kutlarım,
Saygı, sevgi ile daima...