Duvarlar beni sislerin gürültüsünden koruyamaz,
cam kırıkları, tel örgüler, yere düşen tüfek, tampon bölge
koruyamaz beni, koruyamaz.
Bu gaddar şehirde binlerce şafakla yüzleştim
ve her şafakta yaşamak sarıldı boynuma.
Gömleğimin güneşe bulanmış kolları
senin sesinin izlerini taşır.
Bir kuş kanadında haber gelirdi,
sevinirdik.
Berlin’in ırmakları kışkırtıyor zamanı.
Onların sessizliği ormanlara yansıyor,
mahvoluyor Berlin, ırmaklarına bakarken,
sessizlik çırpınıyor
ve kararıyor gözleri bir öğleden sonrasının.
Bulutları acımasız bu kentte,
kendime zamanla bir yer edindim.
Kaçmıyorum artık un gibi yağmurlardan,
paydoslarda inadına yolu uzatıyorum.
Sevgimin kıvırcık saçları vardı,
bitmez kaçışlarla başkalaştık.
Sen karanlığından söz ederdin,
sokak lambalarında birikirdi gözyaşın.
Vatan hasreti karanlık dağların pençeleridir
ve bir öfkenin kurbanıdır kanlı yüzüm.
Saçlarımızı süpürür şehrin çatık kaşlı sesleri,
bu seslerdir serçelerin kanatlarını sarartan.
İtirazım olmaz benim serçe sesine.
Ağızları camla kesilmiş günler geçiriyorum
bir hayat yüklüyorum hayatın üzerine, yetmiyor
duvarların rutubeti bana düşman kesiliyor
ölümle oynamış kader burada
gözyaşları demir gibi düşmüş.
Kayıt dışı sevdalardan hoşlanmam,
Bilen bilir beni entrikacı duygulara
Aşkı yaşatmam, bir zamanlar arka çıktım
Yangın çıkaranlara ve yükünü taşıdım
Arsız arkadaşların, çağdışı koşullarda,
Sevgiyi bekledim, yüzüm tutmadı rüzgara
Ne bu ülkedeki acemi gölgeler tesir eder bana
ne de bir bağırtı düşürür,
dilimin altındaki susam tanesini.
Ellerime bulaşmıştır güneşi,
yağmuru hala ıslatır beni.
Bu şehir kendinden kaçmak ister
ama takarlar kelepçesini
ben öykümü açarım
köhne bir ağaçtan düşer
bir müziğin notaları
kanlanır sararan elleri merhabanın
selam hüdayi abi benim koray sana ulasamadim selam olsun gönullerinize