İzmir’de güneş, gün ve çocuklar birbirine bağlandı
çiçekler hücum etti suya, büyüdüler bir gecede.
Karanlıkta kışkırtılan bekleyişlerde
orada tazelendi hayatlar
çocuklar çimenlerde bir günde büyüdü
ve saçları uzadı hayatların
Hasrete karşı duran umutlarımızla gelmiştik,
yapraklarından şiir dökülen palmiyelere.
Üç, beş, belki on beş kuşun yüreği kadar,
titredi, ellerimde ellerin
Saçlarında bir karalık,
Saçlarımızın uçlarını titreten bir gürültüyle başlıyor hayatlar,
sokaklara su boşanıyor, insanlık vuruyor yüzümüze.
Yorgun bir duvar üzerinde, bir teneke saksıda,
yeni bir hayat başlıyor her sabah.
Kuşlar dokunmuyor yeni doğan çiçeğe,
toprak güneşe kavuşuyor,
Denize bakışımız vardı bizim,
unutamam.
İnciraltı’ndan Karşıyaka görünürdü,
sonra Yamanlar, Syplos ve Nif
ve yüzerdik bu manzarada,
Küçük bir mutfağım var,
birkaç tencere, birkaç tabak,
çatal, kaşık ve bıçak,
falan filan.
Issızdır mutfağım,
Rüzgar vururken hırpalanmış anılarıma
kuşların gürültüsüyle yankılanır yokuşlar
o yokuşlar
ben çıkardım, cümleler hücum ederdi boğazıma
sonra bir çığlık olurdu yalnız duvarlar
ve sadece benim olurdu yokuşlar.
Bir gülüşün titrettiği söğüt dallarıyla geçiyor zaman,
yaşamın saçları uzuyor sessizce
ve tren düdükleri çiçeklere karışıyor.
Her gurbet insanın genzini yakmaya yeterlidir,
gözyaşı büyümesin,
Seninle çıkmamıştık o dağın zirvesine
yanlış hatırlıyorsun diyemem
belki taşlı yollardan geçip zirveler gördün
telaşlı kuşların ardına takılıp
sağır rüzgarların peşi sıra
körfezi en yüksekten görmek isteyen sendin
Fırtınalı bir sabahta
sokak kedileri de saldırgan olmalıdır,
şeklinde belki düşünebilir insan.
Oysa kediler böyle bir sabahta
kahvaltılarını yapmış,
duvar kenarlarında keyif çatmaktadırlar.
İzmir yokuşlarındaki,
Evleri düşünürüm,
Birbirlerine tutunmasalar,
Düşeceklerdi.
Çoğu beyaz badanalı,
Ve gölgeleri körfezde,
selam hüdayi abi benim koray sana ulasamadim selam olsun gönullerinize