Sonsuz zamanımdan,
Saygın hırsızların bana ayırdığı,
Bir parçasını da başkalarına kayırdığı,
Zindanlarından kaçanları.
Yaşıyorum bana kalanları.
Upuzun dakikaları!
Neden olduğunu anlamadan,
Kaçıyorum işte korkularımdan,
Delicesine.
Tek başıma değilim,
Yanımda yalnızlık var.
İstanbul...gerçeklerin yalanlara karıştığı büyük şehir...sevdiklerimi yutan ama kavuşmamıza arasıra izin veren girdap...istanbul nerdesin yada ne kadarsın? kim anladı ki bu güne kadar? her ağlayan ve hiç kopulamayan şehir...seni mi seviyorum, içindekileri mi? dünyanın en yalnız şehri...içindekileri saklama bizden ki sadece üzülmeyelim yüzünü görünce...şehir yüzlü aşıkları al yine götür kendine...kendi cennetine...ayır onları diğerlerinden...farklı olduklarını yaşat...hissetir sevdayı...avuçlarını doldur bembeyaz güllerle...
İstanbul, sev beni ne olur! ! !
Bugün şubatın altısı,
Eflatun, güzel kokulu,
Coşkulu.
Bir başka bugünün yalnızlığı.
Bir anlık değildi benim tutkum. Her zaman tutkuluydum. Sabah yatağımla günaydınlaşırken sanki sana uyanıyordum. Çok uzaklarda yada başka bir tutkuda olsan bile sana uyanıyordum.
Yeni gün neler getirecekti acaba sana? Üzecek mi acımasız, tutarsız, cesaretli. Konuşabilecek miydik rasgele. Yeni gün fahişe akşamını bize ayıracakmıydı. Yoksa bunların hepsi, sana uyanmadan önce gördüğüm rüyamıydı.
Hep sana gelmek istedim. Ama her başlayışımda sonu bir türlü getiremedim. Korkuyordum. Seninle beraberken heyecandan konuşamamaktan, ben olamamaktan, sana çirkin görünmekten korkuyordum. Bu yüzden sana gelmek yerine, hep sen yokken, yapayalnızken konuştum seninle. Titredim o zaman sana titredim. Ağladığımda oldu. Korkuyla titreyerek. Çaresizlikten. İçimdeki sen ile, asıl seni tanıştıramamazlığın verdiği korkuyla titreyerek. Bunlardan dolayı sana gelmek, sana kavuşmak, birkaç kelime konuşmak için senden kaçıyordum.
Ama bitmeyen ve sorunlu bir tutkuydu benimkisi. Her sabah sana uyanıyordum. Korkuyla. Titreyerek...
Şimdi başlıyor gerçek sevda.
Başkalarıyla aynı yastıkta,
Birbirimizi hatırladığımızda.
Özlendiğimizi bildiğimizde, yaklaşacak hüzün.
Sıkıntı hatırlayacak hayallerimizi,
Kışlık ve herkeslik bir İstanbul akşamı. Paltomun kopmaya yüz tutmuş düğmesini ilikledim. Bedenimi umarsızca sarmaya çalışan ve birkaç saniye evvel yan tarafta ki sarhoştan kaçan düşüncesiz rüzgara inat. Düşmanca. Üzerinde ağırlığımı hisseden, kırık bank ise anlamaya çalışıyordu beni. Işıklardan kaçan gözlerimdeki, devrik cümleyi okumaya uğraşıyordu. Boşunaydı aslında çabası. Ben bile anlayamamıştım o cümleyi. Aşk şarkılarından kaçan sevda sözleri miydi, yoksa yan taraftaki sarhoşun küfürleri mi? ellerimin titreyişi bile yardımcı olamadı. Ne ona, ne bana.
Yağmur geldi birden. Uçuruma düşmüş gibi. Haber vermeden, rüzgara takılmış giderken. Islattı hiç sormadan saçlarımı, yüzümü, her yerimi. Aldırmadım bile. Tıpkı yan taraftaki sarhoş gibi. Yağmur kızdı belki de ona aldırmayışıma. Gitti. Haber vermeden, rüzgara takılarak.
Son vapurun düdüğü en güzel şarkılardan daha anlamlı geldi. yağmurun gidişiyle beraber.
Yalnızlığım üşüdü içimde. Bana gelmediğin yollara gitmek istedi birden. Acıdı bana, benim yan taraftaki sarhoşun elinde tuttuğu şişeye acıdığım gibi. İçimdeki yalnızlığım beni özlüyordu. Ondan kaçıyordum. Hızlı hızlı, gözlerim dolu dolu. İçimdeydi çünkü. Sana ayırdığım yerde. Ondan kaçıyordum ama yine ona kalıyordum. Sen düşlerimde bile beni aldatırken.
Rüzgarın sesi kulaklarımı sağır ediyordu. Şehrin demirbaş ışıkları gözlerimi kör ediyordu. Yan taraftaki sarhoş yalnızlığımı sahipleniyordu. Yağmur rüzgara takılıp giderken, bedenimi götürüyordu. Kendimi kendimden kaçırıyordum. Somuttan soyuta. Çünkü ben rüzgar oluyordum, ışık oluyordum, sarhoş oluyordum, yağmur oluyordum. Dizlerimi karnıma çekip kendimin yok oluşunu seyrediyordum.
Onlar sahipleniyordu beni. Sonra beni yine bana bırakıyorlardı. Tekrar beni beklemeye koyularak.
Kendini kandırmadan, güneşe kaçmadan
Geliyorsun işte,
Çırılçıplak,
Başın hiç olmadığı kadar dik, gururlu,
Geliyorsun.
Fikrin beyaz,
Oynamışlar ruhumla,
imzalarını atmışlar,
kurşun kalemle altıma.
sonrada gelip silmişler,
sahipsiz kalmışım,
şu kocaman kalbalıkta...
bazen insan kendine birşeyler söyler sonra yine kendine cevap verir..