23.23.2010
Yaşam, zor dersler veren bir öğrencidir. Bitmez ödevi, bitmez sınavı.
Bu yaşamın alıştırmalarından biri de aşktı. Ben alıştırma sevmezdim. Ta ki seni tanıyana kadar. Yeter ki alıştırmaların olsun, yüreğin olsun .
Aşk en zor olanı hak etmektir .Belki de en zoru karşılıklı kolay yapmaktır.Yaşanmayanı gönül sinisine koymaktır. Orda aynı tutkudan beslenmektir.
23.23. 2010
Gitmeni de istemedim kalmanı da beklemeni de özlemeni de istemedim aslında.
-Gidişin yüreğimdeki ayseberkleri tüketti.Kalman en büyük
okyanusum oldu.
-Ortasını dertler kemir, berisini özlemler, umutlar, kalakalışını volkanlar, “hali “ hiçbir duygunun anlatılmayacağı kadar acizlik kaplamıştı bu aşkın.
keşkeli bir anın kel halinde bir sinek vızıldısı
arzuların çiçeğine konan bir arı
yarım kalmış boşluk ve hoşluk
ve sen yoksun orda
tasviri imkansız bir çöküntü
ve inini iniltilere açan ruhun kurdu ve akşızlığının yurdu
Nicedir; Nice okumuyordum, onun felsefi savında seni bulurdum.Nicedir sensizliğin derdime yumurtlayan gönül kuşumu zağoslara attım.
Öfkelerimin sunusunu malihulyalarına sunan bir geçmişin gelecek vadisinde beni senden vurdular.Gözyaşlarının aktığı alel acel pınarlarının sahilinde narlar yetişti. Dehlizlerinde binlerce kin,gizlediğim varışların nar suyunda beni yıkadılar.Yüreğim nar ve ar sularınla yıkandı.
Hüznüm ayaza,yazılmış yazgılar sundu,mateme esas duruşta kalan, selamsız, senden bir mesaj geldi.Gayrı beni unut.Hasretin giyotin gibi doğrarken kalakalışlarımı, kalmakla,kalmamak arasında bir Arasat uzar,seni sırat köprüsünde bekler ecelden öte ahlarım.
Üç güzel içimi, görmeye geldi. Paris’ten gök tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Athena ve aşk tanrıçası Afrodit …İçimi görmeye gerek yok dediler.Dışından okunuyor onu özleyişin,onu bekleyişin, unutamayışın, saçlarının beyazından dünyanın bütün büyük aşkları aklanmış,sen yazmana,sen sevmene devam et dediler.Ha bir de kim bu Nazlıcan,üçümüzün Bütün özelliklerini kendinde toplayan taş yürekli.
- Biliyorum,çile yumaklarını söküp atmışsın canın demenin en ince yerinde. Yalansı,yabansı yangınlarına yeni sevda ormanı bulmuşsun.Yanılarak, yakılmışsın sevgi pazarında.
Eski acılarından ,öfkelerinden yorumlar mayalayıp yeni başlangıçların yoğurdunu bin kez üfleyerek yemeye çalışıyorsun. Arınmanın fırınlarına hep benden; ama bensiz yeni tutku pidesi yaptırmışsın.
-Mesajlaşarak seviyoruz, bir “twit “karakteri kadar karakterimiz var.Sosyal medyanın algı aynasında kendimize zehirli sunaklar sunuyoruz. İçimiz orada, dışımız devekuşu.
-Sonrasızlığın ayrılık ikliminde hüzün nakkaşlığa devam etti, sözlerinle, nemli gözlerinle, acılarınla ve beni öyle terk edişinle.
Paramparça olmuş sol yanın salındayım, salına salına gidişini taşıyor dünyamın vebali.
-Ben miydim sebep ? Kaderin filmi mi bitti? Ya da sen gidenlerin h’alayında türkü başı mısın bilemedim Mislina.
-Ölümsüz sızılar toplandı vicdanımda.Ben ile binlerce beni sardı sensizlik. Bir sen istedim, bütün dünyadan.Bir sen olsun gölgemin güleç serinliğinde.
-Hercai bir hayalin peşinatını ödemiş durmuşum meğer.Meğer gidişinde şifreli demler varmış. Sen meğer gitmemişsin, ben kendimden gitmişim, deliliğe övgün kentlerde yaşıyormuşum.
Şair:
Sensizliği bir uçak yapıp, güzellerin üstüne atasım var? Her kanadına senin adını yazıp, siz de beni sevin diyesim.Bir kıskandırma filmi gibi seni çekesim var.
Selvihar:
- Dünün rüyası, bugünün sevgi tanı, geleceğinin düş kertmesiyim. Beni uçurdun sevginle, ilgiyle; ama bu realitedir. Şimdi iradenin cambazlığını yapıyorsun.
-Uçak yapma bari, gam denizine bir gemi yap…Savur yalnızlığını denizlere..Seni ancak sıcak bir deniz paklar.
Bir damla yakala ve sakla düş darlığı çekeceğin günler için.
-
Aksın harikulade şaheserin damlaların.Yalnız sana ait onlar korkma.
………doğru yaşamanın sızısı onlar. Boşuna akıttığını düşünme Ruhsu.
-uzantıları bağrıma bağlı ıslak hallerin var.
muthişe bir bumerang....susma lalindesin...
geçmişin gerdanlığını giyen ünlem şehrimden mimlerim mumyalanır sana
abbaralarının unutulmazlarında ımızganmış bir içsel uranyum zengini acılarım
Sus- ve süslendiğin aynaların ustasından ders almış yeni halime taran
sancıl bir insancıl ermelerinde gelmene ermişlik eden bir hülya kavisiyim
Bir renk cümbüşü içinde içimin içi yanıyordu.Sessiz bir ses, sensiz sensizlik, benliği alınmış bir benlik, üst benliği egolara teslim eden teslimiyetin tuvalinde rengim sensin. Renkli duyuların var.Doyulmamalarım dolma niyetinde içi dolmuş. Şimdi
güvercinlerin beyazlarımı taşır.Yaşanmak, yaşatılmak andında, adımı melekler okuması gerekirken, bekaretini soyut sevişmelerde kaybeden sözcüklerin şeytanlık sultanı okur.
Şimdi bir tarafta tarafsız hadler perisi, bir tarafta eşeyli üremenin takviminde bir bir anlara sökülen tanımsızlık seferesi.
-Bertarafı berimde kalmış, sende kalakalmışlığın mizanında dünyalık ölçütler beni hafif bırakıyor.Nefsime yakın bir yerde aspirin satıyorum
' o kendini hep biliyora'
tetik uçlarında ahlarımın elleri büyür vurulurum sana
perme perişan perinin yüreğine nişan alır vurulurum
rüyayı çözer gibi merhametinin seline sürüklendim
beyaz tenin kokusunu aradı ruhumun derin sızıları




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!