bir oda:
göz kapıda, kucaklayan el
ihanetin gölgesini bekler
dua sanır düşen parıltıyı
kapı aralanır
el yoktur
Kızdım
indim arabadan
bir taşı
pıt diye attım akıntıya
sen orada
Yokluk
duvarlara usulca yazılmıştı.
Ama sen,
ışığını kaybetmemiştin.
Sevincin
Bugün senin yürüdüğün yollarda yürüdüm,
taşları eski, sesi yorgun sokaklardan.
Kim bilir hangi eşikte durdun,
hangi kapıya dostluğunu bıraktın?
Hangi pencerede gözlerin,
bir yabancının bakışlarına çarptı?
Vapur esiyordu.
Haliç, unutmayı öğrenmiş
bir aynaydı.
Dalgasız bir zaman,
içe çekilmiş bir nefes.
Bir ağaç kabuğuna yaslandım,
boşluk derinleşti, kimsesizdi;
içinde suskun bir mağara
senin sesini arıyordu.
Şiirin Hikayesi
Zilinize basıp kaçasım var.
Basıp kaçasım var,
basıp kaçasım var,
kapının ardından belki de
Sesin
ansızın çaldı içimde suskun kapıları
“Mutlu olurum, neden olmayayım” dedin
o an
parmak uçlarımda bir şiir kıvılcımlandı
Sana yazılan,
kapında unuttu kendini.
İki gün
söz değil, suskunlukla soluyan
bir parça kâğıt,
bir parça ben…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!