Bir gün sormuşlar garibe:
“Zengin olsan, ne yerdin?”
Bir an susmuş--
gözleri uzaklara değmiş.
Sonra gülümsemiş ince bir alayla:
“Soğanın cücüğü…
Adını anmadım.
Bir çiçeği, kendi dalında
içime eğdirip, gözlerimde solgunlaştırdım.
Sesini bekledim
rüzgârın silip götürdüğü
yarım bir hece gibi asılı kaldım,
Rüzgâr geldi ilkin
tuzun ucuna ilişmiş bir anı gibi
savruldu,
mavi bir sırda kayboldu gövdem.
Palmiyelerin sustuğu yerde
dalgalar
üç fincan
dili geçmiş zamanla
susar masanın ucunda
iki kişi anlatır geceyi:
Onlar “merhaba” dediğinde
kayıt başladı,
bir formun içine eklendi.
İsim sorulmadı,
ölçü alındı.
Gözlerime eğilen ışık
suskunluğun içinden değil,
çatlamış bir tohumdan doğar.
Sabah, alnıma değmeden
göğe karışır.
Bir zamanlar,
gökyüzü bir parmak ucu kadar yakınken,
bütün düşler elleriyle sarılırdı.
Ama yavaşça,
güneşin altındaki o derin çukur,
Bir fotoğraf var duvarda,
çerçevesi eğik,
renkleri zamanın topraklarında kaybolmuş,
kahkahalar hâlâ taze.
Hastane yatağında,
I. İçeriden Başlar Her Şey
Taş duvarlara sinmiş bir nefes
her basamak bir yüzyılı kıvırıyor içe
adımlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!