Simitçinin adımları
sabahın ilk nefesine karışır
taze kokular uyanır sokaklarda
ilk ışıkla umut dokunur sabaha
Beyoğlu’nun kalbi,
Bugün denize girmedim,
içine indim biraz.
Gökyüzü omzuma dokundu,
ayaklarımda yosunların sessiz soluğu.
Tuz, suya değil
O gülüşünü görmek,
ışıkla susmuş bir evrenin
kendi iç yankısını dinlemesi gibi.
Hiçliğin en kıyısında,
varoluşun ilk soluğuna uzanan
bir titreme...
Taşıdı cümlelerini,
dizlerinde yankılanan geçmişle.
Her harf, yoksulluğun sesi,
her satır, suskunluktan örülmüş bir direnişti.
Kalem dokundu toprağa,
Buzdan bir kabukta
uyudu kalbim
solgun bir güneşin
eşiğinde.
Zaman,
Bardakta
dönen
sessizlikti zaman,
dibinde
bekleyen
kırık bir şekerim.
Her şeyin farkındayım
suskunlukla mühürlenmiş çağın
tam ortasında duruyorum.
Satırlar kanıyor;
yara izlerini saklamıyor artık kelimeler.
Ben geldim
kapının aralığına sıkışmış
bir çocuklukla
Sen mi geldin
zamanın sesi
Bakkalın duvarına çivilenmişti zaman,
çevirmeli bir telefon
gri bir suskunlukla bekliyordu beni.
Çarkları dönünce dünya durur gibi olurdu.
Bir kez konuşmuştum onunla,
“Sessizlik de konuşur.
Bazıları çiçek gibi.”
süt beyaz bir sessizlikte
adını anmadan sevmenin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!