Gurur imkansızı işaret etti, tecrübe riski fısıldadı, mantık manasızı haykırdı...
Ama kalp, hepsinin ötesinde bir çırpınışla, "Bırak yıkılayım," dedi,
Çünkü aşk, düşmekse eğer, yaralarımda bile bir güzellik bulurum.'
Ve belki de gerçek cesaret, kalbin sesini dinleyip,
Her düşüşü bir uçuş sanmaktır.
Kim bilir ...
Gülüşü, bir nehrin tersine akışıydı.
"Ah" deyişi, bir denizin fısıltısı.
Bir rüyanın içine sakladı bizi kader.
Kavuşmak, Nazım'ın gökyüzündeki sisi gibiydi
Ey İstanbul...
"Nâzım"’ın mahpushane penceresinden düşen yağmur,
Pimi çekilmiş ,
gözlerimden düşen kan ,
Dudaklarımda dolanan aklı başında sarhoş bir şiir ...
Sana öykünen şiirler sakladım
Attilâ İlhan’ın “Sisler Bulvarı”nda,
Bir gülüşün peşine düştüm
Nilgün Marmara’nın “Sanki Hiçbir Şey Olmamış”ında.
Şimdi ellerimde kırık bir kalem
Bir mektup yazdım:
“Gözlerin iki hücreydi,
İçinde ben, kaçak bir mahkûm
Gittiğin gece, takvimler yandı Nâzım’ın hücresinde,
Her yaprakta, biraz sen, biraz ben…
Bölüşemedik yangını...
Notre-Dame'ın gölgesinde kambur bir ruh,
Quasimodo, çanların sessiz çığlığı,
Yalnızlığın taş duvarlarında,
Sevginin sırrını arar gözleri.
Oysa Einstein , uzayın kıvrımlarında,
Bir asansör düşer, "Cemal Süreya"’nın kırık kalbinden
İçinde: çıplak bir mürekkep lekesi ve o kadın…
Edip Cansever"’in masasında unutulmuş bir kahve,
Buz tutmuş fincanın dibi...
Akşam, "Turgut Uyar"’ın cebinden çalınmış bir jeton.
Turgut Uyar’ın akşamında kayboldum,
sokaklar ?
Bir Atilla İlhan filmi gibi kararsız, siyah-beyaz...
Bakışların, Özdemir Asaf’ın "Lavinya" ’sından süzülen,
Bir “sen” ve “ben” arasına sıkışmış "kırık bir rakı şişesi".
İçen ölür...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!