Uçurumun kenarındayım.
Rüzgar savuruyor saçlarımı,
Tir tir titriyor bedenim,
Üşüyorum sanıyorum,
Oysa üşümüyor, düşüyorum.
Derken bir damla yaş düşüyor yanaklarımdan,
Hayatımızı betimleyen tek bir an vardır, o anı yakaladığımızda yaşadığımızı hissederiz. Yaşadığımız hiçbir şeyin tesadüf olmadığını fark ettiğimizde ise, hayatın anlamını kavramaya başlarız. Tabi ki zaman izin verirse…
Hayat bitmeyen bir hikâyedir ve bizler bu hikâyenin birer kahramanıyız. Ve çoğu insan hikâyesini yanlış yazar ve pişmanlıklarıyla tükenir mürekkepleri. Çünkü zaman affetmez. O tek anı kaçırdığımızda çoğu zaman ikinci bir şansı asla yakalayamayız. Kaçırılan her an, aslında özden uzaklaştırır farkında olmadan. Çünkü bu öyle hassas bir dengedir ki; önce masumiyetimiz kaybolur, ardından teslimiyetimiz terk eder değerlerimizi ve en sonunda kendi hâkimiyetimizi kaybeder ve özü kaybedenlerin esaretinde buluruz çaresiz benliğimizi. En kötüsü de; hiçbir zaman farkına varmadan yaşamın sona ermesi olurdu herhalde…
Çok acımasız bir olan bu virüs sizi tek bir noktadan vurur. Kalbinizden… Çünkü ruha açılan tek kapının anahtarını kalp korur. O yüzden yapay dünya sizi ele geçirmek için kalbinizi hedef alır. Kalbi kırılan insanın hikâyesi değişir. Yaşamak istediği hayatta arafta kalır. Acı çeker, ama dönüştüğü acımasız kimliğin kaynağı; acıdan mıdır, yoksa yitirilen güven duygusunun tekrar acı çekerim korkusuyla oluşturduğu kalkan mıdır bilmiyorum. Farkında olmadan yavaş yavaş kırılmamak için kıran ve zamanla modern dünyanın çıkar ilişkilerinde hikâye kovalayan modern dünyanın, yapay mutluları olurlar.
Yapay dostlar, yapay âşıklar, yapay kankitolar, çikitalar vs… Trajikomik hikâyeler. Acaba yapay da olsa mutluluk güzel mi, o kafayı mı denemek gerek. Hımmm küçük bir düşünme molasından sonra gerçek olmayan hiçbir şeyin hikâyemde yeri olmadığını söylesem yalan olmaz. Benim hikâyem sessizliğimde saklı, çekip gidişlerimde… Öyle sinir bozucu bi farklılığım var ki; kızdığımda bile mimiklerim güler gibi… Yükseleni Koç, ay burcu Terazi olan bir Kova kadınını NASA bile çözemez sanırım. Damarlarımda bu virüse karşı taşıdığım antikor olmasaydı, hayat daha mı kolay olurdu bilmiyorum. Ama Tanrı yer yüzüne inse, nefesiyle yüzüme üfleyerek hafızamı silse ve bana kalemimi baştan vererek yazmamı istese aynı hikâyeyi yazardım herhalde. Çünkü her yaşanan farkındalığımızı arttıran bir öğretidir. Hatalar insana mahsustur. İnsanlar hata yaptıklarında değil, hatalarından ders çıkarmadıklarında değersiz hissederler. Acılarınız sizi yenerse zalim olursunuz, ama siz acılarınızı yenerseniz olgunlaşırsınız. Tevekkül kolay değildir. Güçlü bir yürek, sağlam bir irade gerektirir. İşte o herkes de olmadığı için modern dünyada kaleme aldığım demode hayatımda, tamamen organik bir hayat yaşıyorum. Gerçek dostlarımla, mutluluğumu, acılarımı dibine kadar yaşıyorum. Çok konuşuyorum, çok ağlıyorum, çok gülüyorum, üzgün ya da kızgın olduğumda çok susuyorum, konuşamıyorum. Çünkü hayatı hissederek yaşıyorum. Modern dünyanın yapay insanlarına göre defolu olsak da, gerçek hayatlarda “The Original” insanlarız.
Saygı, sevgi ve umut dolu …
Kaç kere kırıldı kalp saymadım,
Neden bilmem hala yardan caymadım,
Göz yaşlarım sel oldu bak yolunda,
İnan bir gün senden pişman olmadım.
Artık vakit geldi ben gidiyorum,
Ne zaman bir sen düşünsem,
Bir ben gelir aklıma…
Ne zaman hasret duysam,
Hayalin koşar imdadıma…
Geceleri düşlerim olursun,
Sana uyurum…
Rüzgar savuruyorsa saçlarını hoyratça,
Ve durulmuyorsa denizde dalgalar,
Yum gözlerini ey can.
Kalbinin sesini dinle,
Öfkenin girdabı boğmasın benliğini,
Patlıyorsa volkanlar, sabret...
Seni kader mi gönderdi bana,
Nakış gibi işlendin birden bu cana.
Varlığın kalbime huzur verirken
Yokluğun Zulüm sanki, bitanem anlasana...
Dünyalar benim olur bir şans verirsen,
Kanatsız melek olur mu dersin,
bilki benim için sen meleklerden özelsin.
Sahip olduğun yüreğinle
Dünyalara değersin.
Ateşten gayri yakan var mı dersin,
Surlarım var benim…
Aşılmaz diye tabir edilen, güçlü surlarım…
Kimi zaman hırçın dalgaların dövdüğü,
Kimi zaman martıların uçuştuğu maviliklere bakan.
İstanbul’un fethi gibi zor aşılması.
Şahi Topu atsalar yıkılırım,
Gece Gözlü Esmerim…
Soğuk bir kış gününde, yaz sıcaklığıyla doldun gönlüme.
Beni kanatlandırdın,
Bulutların en doruğuna çıkardın sevginle…
Bakışların heycanım oldu, tir tir titredim…
Gün geldi korktum incitmekten,
Bir hikayem var dalgın gözlerimin ardında.
Bir hikaye ki, anlatılmaz satırlarda.
Yaram yarimdir, yarim yaramdır…
O yar ki, hem öldüren, hem yaralarım sarandır.
Gün gelir asi yel olur, ordan oraya savurur
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!