Bir gece geç,
Hava soğuk ve ıslak,
Behzat geceleniyor...
Aklından memleketinin tombul ve pıtırak Nazendeleri geçiyor...
Sağlam çarık Behzat,
“Cemiyet-i Akvam”
“İnsan hakları”
“Küresel ısınma”
“Enerji!”
Babil’in gümrük duvarlarını yıktılar önce:
Bakma yüzüme İstanbul, küçülürüm.
Ben bir taşralıyım, gururluyum kırılırım.
Cilve yapma, şıpsevdiyim vurulurum.
Bakma yüzüme İstanbul, oynaşma benimle!
Aşk
Zayıflıksa eğer
İki kere zayıfım
Biri seni sevdiğimdendir
Diğeri çelimsizliğimden
Atım şaha kalkmış dörtnala gider.
Terkisinden duman savrulur,
Tozunda ter...
Bir ahir zaman yolcusu Şah'a gider!
Atım gider...
Kaf dağının başı duman
Ulviliği dilde yaman
Benim de başım duman amma
Ne selviyim ne ulvi
Kendi halinde gezeleyen
Adamın birinin
Tut ellerimden sımsıkı,
Al götür beni sevgilim!
Beni benden uzaklara,
Kendi dünyana götür...
Değiştir bendeki zamanın akışını,
Göz kapayıp açıncaya,
Köşe başları
Ve yol kavşakları işaretçilerle doluştu:
“Sağa! ”
“Sola!”
Taksim’e, Beyazıt’a…
İstemezdim böyle olsun
Kokuştum bir çürümüş bedende
Ne iş idi allasen
Kırk yılın başı yolumdan azdım
Bilmem bu kaçıncı sonbaharda
Yapraklarını süpürdüğüm eski çınar
Ruhumu bir alev
sarar ya derinden
ve ellerim
bir sıcaklık arar ya hani
gözlerim çepeçevre duvarlara dalar
üzerime gelir ya tüm heybetiyle tavan




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!