Daha ne kadar
geri çekileceğiz;
arkamızda yer kalmadı.
Dağlar, ovalar da çekilir,
gece gizemiyle iner.
Gerçek ulaşılmaz
Üzgün yıl geldi işte saklandığı kuytudan.
Sevinçler de taşır, burkar, kırar da.
Kaldığımız yerden sürer sarsak, savruk
günlerimiz; biz herşeyi anlamışken birden
yiteriz. Gene boş bir beyaz kağıt, eski
bilgelikler akar derinden, boşluk neler öğretir,
Yaşarken birbirine hakedilmiş,
iki çift güzel lafı çok görenler,
içsel engeller ya da ihmal.
Ölünce bir yas bir tambur,
bir yazıklanma sürer gider,
sonra geceye uzar vakitler.
İçimizin sakinleşmez çelişkisi
koparır halatlarını açığa yazgılı
gemimizin; kara eski bir anı,
vardığımız uzaklıkta 'belki'
aydınlatmayan bir fener.
Karanlık içgüdülerimin
oyuncağı ben; gün gelir
teselliyi bulurum. Orda
açılan güllerin kokusunda
kaybolurum. Çılgın özlemlerin
akılcı kurbanı ben; acemi
Yalana muhtaç ruhlarımız,
defalarca söylense inanırız,
böyle daha rahat dayanırız.
Gerçek tahripkardır.
Aldatın bizi, yıkılmasın dünyamız.
Daha, daha diyerek,
ıssız bir boşluğa düştük.
İnsanın dahası bitmez mi..?
Daha, daha derken,
yitirilenler hesaba gelmez mi..?
Seninle aramızda aşılmaz
sorunlar var dese biri.
Ah, o yıkık sözlerimiz
içiçe geçmiş, birbirine
değmeyen, kaynağı belirsiz,
kanımızdan süzülen, karşılığını
Hepiniz susmuşsunuz,
dinlediğiniz ben miyim.
Tükenen, parıldayan
göz olmuş evren miyim.
Bunların hepsi şaka.
Evren en çok coşunca susar,
dağılır her yana parçacıklar.
Karanlık yeryüzüne siner;
insan buradan bir düş olarak sızar.
Bilgisiz, sağır, dilsiz; yürek bir
çatlak arar. İşte bu sarhoş anın
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...