yaşam ölüm
süregelişte...
yokluktan varlığa,
varlıktan yokluğa...
ölüm soğukluğu,
yaşam sıcağında...
İki yaralı serçe kanadında kesişti yollarımız
İki ayrı yöne kanat çırpma uğraşında
İki tutuklu yürek olduk
Yaraları aynı, kanat çırpılan yolları ayrı iki serçe
Görünmez iplerle bağlı,
Hani bir adı sevgi olan
Hüzünlerin ayrımında
Belki sarhoşluğunda gündüzlerin
Belki de hep gizlenmesi gereken haykırışımızda
Nefes alıyoruz, yaşadığımızı zannederek...
Nice tanıdık yüzler var,
Kaybolmuşluğun, yitirilmişliğin savaş verdiği
Sevebileni, sevilebileni
Bekleyiş...
Yılların verdiği huzuru
Yıllara meydan okuyan güveni
Bekleyiş...
Taşıyabileni, taşınabileni
Sene 1999, gecenin yüzünü sabaha dönmeye başladığı saatler... Ağustos sıcağıyla kavrulan gecede saat 03:02 yi vurduğu an... Resmi kayıtlara göre 7.4 kimisine göre daha şiddetli bir şekilde ülkemizi ve hayatlarımızı sarsan deprem... Tam 8 yıl önce...
Onbinlerce kaybımızın olduğu, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanımızın derinden hissettiği, tam ortasında yer aldığı bir can pazarı... Doğal bir afetin yapay afetlerle birleşimi sonucu yaşadığımız o büyük yıkım! Kaderci bir yaklaşımın, sorumsuzluğun vebaliyle kesiştiği amansız, zamansız bir felaket! İnsan hayatını hiçe sayanların malzemeden çalma konar göçer binalarındaki ölüme davetiye bekleyişler, ve sonsuz vedalar! Sonrasında enkaz altı yüreklerimiz, enkaz altı evlerimiz, enkaz altı hayatlarımız... Yitirilen bireyler, tükenen hayatlar, yıkılan evler, sarsılan umutlar... Yüreklere kazınan korkulu anlar, benliklerden taşan güvensizlikler... Yaşamla ölüm arası süregelişler... Yaşarken hala ölümü hissedişler... Geçmişle gelecek arasındaki köprüdeki korkulu bekleyişler...
Tam 8 yıl önce... Hafızalardan silinemeyen, yaraları hala tam olarak sarılamayan feleketin ardından geçen 8 koca yıl... Bir musibet bin nasihattan iyidir diyenleri yalancı çıkartırcasına devam eden yapay afetler ve sorumsuzluklar... Hala ders alamayışlar... Hala eğreti yapılar, hala temelsiz kat kat çıkılan yüksek binalar... Hala malzemeden çalınmış yapılar, hala insan hayatını hiçe sayışlar... Hala desteklenip güçlendirilmeyen hasarlı evler; hala psikolojik, ekonomik ve sosyal destek sağlanamamış depremzedeler...
Saçların gecelerimi bölen ateşten bi çember
Dudakların alev alev dudaklarımda
Boynun,boynun ise öylesine engin
Ulaşıyorum doruklara dalgalarımla
Sesin en tutkulu aşk şarkılarını söylerken kulağıma
Maviliğin gözlerime dolardı
Yosun yosun bakardım
Gün batımıyla ışık saçardın
Aklına düşmüştü yine.. Geçmişin sayfaları arasında dolaşırken, geçmişe dair tüm duygulanımlarını ve yaşanmışlıklarını hatırlayıp sorgularken o da gelmişti aklına....Hatta ilk gelenlerden olmuştu...Onca sevinç acı, doğru yanlış, sevap günah varken hayata dair, aşka dair yaşadığı, aradan sıyrılıp düşüncesine oturmuştu birden...Bu bir tesadüf müydü yoksa son zamanlarda dostluğu yine sorgulamasından mı kaynaklanıyordu...Bilemedi...
Dostluk...En sevdiği kelime, en sevdiği ve en güvendiği anlamlı kavram...Ruhunu ısıtan...Onu çoğaltan...Bazense yıkıma götüren, hayata küstüren...Boşuna değildi dostluğu aşktan öte yaşadığını söylemesi...Dostluğa yüklediği anlamlar aşktan da öteydi, dostluk onun için sevginin en üst noktasında aşktı gerçekten de...Dostluk aşkı...Aşk...Bazen diğer sevgilerle kesişip birleşen yada çakışıp çatışan...Boyutunu kendi bile bilemediği, tek bir duygulanımla sınırlandıramadığı...Kimi dostu arkadaş ötesi değerle yüreğine yerleşmişti...Kimisi o değerin de ötesine geçip kardeş sevgisine bürünmüştü, kimisi aile...Adlarını ve yoğunluklarını koymakta zorlandığı zamanlar çok olmuştu...Ama hepsi yoğundu...Hepsi derinden...Ama o başkaydı...O en yoğunuydu...Arkadaştan hatta kardeşten öte dediğiydi, ailesinden sonra gelen kişi dediğiydi...Onca zamana, onca şeye ve hatta ona rağmen hala dediği...Tüm darbelerine rağmen hala değer verdiğiydi...Ama artık uzaktan...Yıllardır uzaktan...Ama hep yakından, çünkü yürekten...
Neydi bu uzaklığın sebebi? Kopuşun nedeni neydi? Yıllar öncesinde tüm hatayı kendi kendisine yüklemişti, onu herşeyden, herkesten ve hatta kendisinden bile korumak amacıyla...Onu kendinden önce tutmuştu...Ama o zamandan bugüne taşınan tek gerçek tükenişti...Bir çırpıda tükeniş...Daraltılmış zamanlara sığdırmaya kalkışmışlardı o en yoğun dostluğu...Dört nala paylaşımlara yelken açmışlardı temelsiz, dengesiz...Öncesini ve sonrasını hesaba katmadan o anı yaşamışlardı...Zamanla, ağır ağır, sindire sindire paylaşarak çoğalmak, çoğaltmak yani üretmek yerine bir anda tüketmişlerdi...Dış çevrenin etkisiyle de birleşince kopuş kaçınılmaz oluyordu maalesef...
Yorulmuştu genç kadın... Kendinden; kendi diye bilip yaşadığı, kendi diye tutunup sahip çıkmaya çabaladığı, kendi diye korkup kaçmaya çalıştığı bu hayattan yorulmuştu... Çok konuşmasının ardına gizlediği suskunluğundan; çevresindeki onca kişiye rağmen içinde yaşadığı yalnızlıktan yorulmuştu...
Yorulmuştu genç kadın... Kalabalığın ortasında dolu dizgin ve bir o kadar da boynu bükük yaşadığı yalnızlıktan yorulmuştu... Korkularından, kaygılarından, güvensizliklerinden yorulmuştu... Ya yine kaybedersem diye diye, bu kaybetme korkusuyla yeniden kaybedeceğini düşünmekten ve daha da korkmaktan yorulmuştu...
Yorulmuştu genç kadın... Düşünmekten, düşüncelerinde kaybolmaktan yorulmuştu... Düşüncelerden kaçabilmek için tutunduğu isyankar çırpınışlardan, umutlu çabalardan, sonra da umutlarının sarsılmasından yorulmuştu... Dünü bugünde yaşamaktan, bugünün yarını da etkileyeceğini düşünmekten, bu yüzden korkularda boğulmaktan yorulmuştu...
yardım et bana
dalgalarımda boğuluyorum
çoğulluğumda kayboluyorum
tekilliğimi unutuyorum
kurtar beni
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!